Doğru mu düşünüyorum bilmiyorum. Ahir ömrüme yaklaştığım bu dönemde mahalleli olmak, kendini bir mahalleye ait hissetmek, özellikle de bir mahallede büyüyüp bu yaşlara gelmek daha anlamlı geliyor bana.
Evet, çocukluğumuzu mahallede yaşadık, mahalle ile yaşadık. Şimdi bizim çocukluğumuzu yaşadığımız mahallelerden bir eser yok, ne mahalle var ne de mahalleli… Günümüz dünyasında mahallenin var olması, yeniden hayat bulması ise asla mümkün değil… Ben, mümkün olsun, o günlere dönelim diye de yazmıyorum. Veya yaşlılığın verdiği hatıralar dünyasında geçmişin acı tatlı yaşanmışlıklarına sığınıp ahlar ve vahlarla düne özlem bugüne öfkede beslemiyorum. Ama yaşadığım çocukluğa ve bugünün çocuklarına bakarak bir kıyaslamanın sonucunda kazanan ya da kaybedeni tespit de hiç değil… Aklı selim herkes bunu görebilmektedir.
Öyleyse… Öyleyse her yaşanmışlığın kendi koşullarında değerlendirilmesinin doğru olacağına inanıyorum. Ama insanız işte yaşamaktan amaç eğer kaliteli bir standartta mutlu ve mesut olmaksa, insanın yaşam standartını yükselten kalitesi yüksek düzeyde “mutlu” olmak “mesut” olmak herhalde, her halükarda vazgeçilmeyen temel arzudur. Aksini düşünmek ne derece mümkündür, bilmem.
Maddi imkânlar ve teknolojik gelişme ve ilerleme muhakkak ki olmazsa olmazdır. Olmalıdır ama insanın mutluluğu ve huzuru için tek başına her şey değildir, yeterli de değildir. Ayrıca, açtığı her kapı, önümüze serdiği her imkân huzur ve sükûnet iklimine aralanmayabilir. Kısacası sahip olduğumuz veya olacağımız her maddi imkân bizi mutlu etmeyebilir. O nedenledir ki huzur ve sükûna çıkmayan sokaklar, insanı insan yapmayan kazanımlar, insanın yüzünde güller açtırmayan, içinde coşkun heyecanlar oluşturmayan, insanı, kendi iç dünyasında, aile çevresinde ve insan ilişkilerinde ferahlatmayan ve rahatlatmayan bir dünya ise, hiçbir anlamı ve değeri ne yazık ki olmaz..
Düne takılıp kalmamak lazım, sözün özü…
Mevlana’nın dediği gibi “Düne ait ne varsa, dünde kaldı cancağızım; bugün yeni bir gün, yeni şeyler söylemek lâzım…”
Yeni şeyler söylemek, yenilenmek ve yenilenerek hayata devam etmek elbette ki çok kıymetlidir, değerlidir. Onu yok saymak, ona yani düne sırtını dönmek ve terk etmek ise aynı derecede yersiz ve yanlıştır. Yarına daha iyi, daha güçlü devam edebilmek için sırtımızı yasladığımız dünün, bizi biz yapan değerlerin, genlerimize işleyen kimliğimizin ve hepsinden öte dündeki hata ve yanlışlıklardan aldığımız derslerin ışığında yarına, istikbale daha sağlam ve daha güçlü adımlarla yol almak gerekir. Zira peygamberimiz efendimizin buyurduğu gibi “iki günü aynı olan zarardadır.” Düne takılıp dünü aynen yaşamak, durduğun yerde saymak demektir.
Yazının başında belirttiğim mahalleli olmaktan kastım ise bekli şekli anlamda sokak ve binalarıyla ve yerleşkeleriyle yeniden mahalleyi inşa etmek değildir, bu da zaten mümkün değildir. Bu coğrafyadaki bin yılı aşkın geçmişimizle, varlığımızla kök saldığımız bu topraklara dün bizi “insan” olarak birbirimize bağlayan değerlerimizin yeniden hayat bulmasıdır. Bu değerlerin bugün içerisinde yaşadığımız çağın kabül gören lisaniyle hayat bulmasıdır. Şeklini değil ruhunu, kabuğunu değil özünü sürdürebilmek kıymetli ve değerlidir.
Kısacası “güvenli” sokakların, güvenli toplu konutların, sitelerin ve oyun bahçelerinin toplumsal hayatımızda yeniden var olmasıdır. Bugün çocuklarımızı oyun parklarında, site bahçelerinde hatta oturduğumuz apartmanın asansöründe dahi güvende hissetmiyorsak, mahalledeki ilkokulundan dahi tek başına eve gelmesinde başına bir iş geleceğinden korkuyorsak, durup düşünmek gerekir. Bu bizim dünkü bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaştığımızın göstergesidir. Akraba ilişkilerimizden komşularımıza tüm ilişkilerimizi, suyu, toprağı, ağacı, hayvanı, çiçeği, çevreyi dün nasıl sahiplenip koruyorduysak bugünde daha iyi şekilde koruma ve kollamayı sağlayabilmenin bilinciyle hem çocuklarımızı hem kendimizi yetiştirmeliyiz. Görünen o ki bir yerlerde çok ciddi yanlışlarımız var demektir ki, bu ve benzerleriyle her birimiz etrafımızda onlarca örneği ile görebilmekteyiz.
Dün mahallelerimizde var olan küçüğe sevginin, büyüğe saygının, kul hakkının, yardımlaşma ve dayanışmanın, kadir kıymet bilmenin, şükrün ve teşekkürün, kanaatin ve bereketin yeniden söylenmesi ve hayata geçmesi lazım cancağızım.