Evet, yüz yıl, yüzüncü yıl…
Bu yüzyıl, takvim yapraklarındaki zaman diliminin yeni bir zaman dilimine geçmesi değil… Kadim bir milletin tarih sahnesindeki varoluş mücadelesinin yeniden başladığı gün… Ve onun ebed müddet devam edecek olan yüzyıllardan ilki bu…
Tarihin kırılma anlarını yaşamak ve o döneme tanık olmak, o günün farkında olan insanlara nasip olur ancak. Bugünü yani yüzüncü yılı yaşayan insanlara nasip olduğu gibi. Daha da önemlisi ve anlamlısı ise yüz yıl öncesini, yüzyılın başlangıç günlerini yaşayan ve bu yüzyılı başlatanlara nasip olduğu gibi… Zira tarihe tanıklıktır bu…
Yüzyılı geride bıraktık. Ve yeni bir yüzyıla başlangıç yaptık. Ne mutlu!..
Daha nice yüzyıllara… Devletiyle, milletiyle, birlik ve beraberlik içinde, huzur, mutlu ve müreffeh bir hayat yaşayarak, bölgesinde güçlü, kalkınmış, ilerlemiş, sadece bulunduğu coğrafyada değil tüm yeryüzünde sözü geçerli olan büyük ve güçlü ülke olarak daha nice yüzyıllara…
Yüzyılın başlangıcı milletimiz için çetin geçti, zordu, kolay olmadı… Ve bu yüzyıl boyunca da nice badirelerin, zor şartların, kurulan tuzakların, handikapların içinden geçerek bugünlere ulaşılabildi. İlk yüzyıl hem ülkemiz için hem tüm dünya için çok zorlu geçen bir yüzyıldı. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yüzyılın başlangıcına uzanan günler, bu toprakların her bir köşesinin çepeçevre yedi düvel tarafından yabancı orduların işgal ettiği bir dönemdi.
Zor günleri güçlü liderler aşar; arkasında ona güvenen onun yolunda onunla birlikte yürüyen milletiyle aşar. On yıllarca süren açlık, yoksulluk içerisinde, seferberlik günlerinde verilen destansı bir mücadeleyle kazanıldı nihayetinde bu süreç… Adına Millî Mücadele dediğimiz günler bu milletin yeniden varoluş, silkiniş ve ayağa kalkış süreciydi. Neredeyse Anadolu’daki her hanenin gaziler ve şehitler vererek, canını dişine takarak yılmadan verdiği bir mücadeleydi. Tarihe iz bırakan ve dünya uluslarına ders niteliği taşıyan Millî Mücadele, bu topraklardaki bin yıllık geçmişimizin ilelebet sürecek olan son devletini, cumhuriyeti bağımsızlık esası üzerine yeniden inşa ederek taçlandırdı.
Bağımsızlık sadece düşmanı topraklarından defetmekle sağlanmıyor.
Bağımsızlık, topyekûn olarak düşünceden ekonomiye, kültürden siyasal ve toplumsal yapıya kendi iradesinin hâkim olabilmesidir. Bağımsızlığın temel ayaklarından ilk ikisi ise Misak-ı Millî ve Misak-ı İktisadi’dir.
Ve öncelikle ekonomik olarak bağımsızlığı sağlayacak olan alanlarda, kendi ayakları üzerine duran, kendine yeten, çalışan ve üreten bir ülke olmadıkça, sıkıntı ve sorunların bitmeyeceği, hep başkasına muhtaç kalınacağı bir yapının tam bağımsızlığı sağlamayacağı aşikârdır. İşte bunu çok iyi bilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilanının hemen akabinde ekonomik bağımsızlığın temellerinin atılacağı ilk toplantıyı gerçekleştirdi: İzmir İktisat Kongresi. Kongre 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir’de ülkenin çiftçi, tüccar, sanayi ve işçileri arasından seçilen 1135 delege ile toplandı. Yeni kurulan Türkiye’nin ekonomik sorunlarının tartışıldığı, sorunlarına çözüm arandığı, onlarca yıl süren yıkıcı bir savaştan çıkan milletin yeniden kendi ayakları üzerine durması, iş ve aş sahibi olması, ülkenin kalkındırılması için yapılması gerekenlerin kararlaştırıldığı bir kongreydi.
Böylece yüzüncü yılını kutladığımız bu süreç, geçirmiş olduğumuz bir asırlık dönem milletin ve devletin ayağına takılan çelmelerle uğraşa uğraşa geçildi. Cumhuriyetin kurulduğu günlerin hemen akabinde dünya ekonomik bir buhran içerisine düştü, sonrasında II. Dünya Savaşı dünyayı kasıp kavurdu. Ülkemizde yaşanan darbeler 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 15 Temmuz ve art arda yaşanan ekonomik ablukalar… Ve beraberinde 70’li yıllarda ideolojik öğrenci olayları ve yıllarca süren terör ve bu yolda verdiğimiz şehitlerimiz… Biri bitip bir diğeri başlıyordu sürekli. Her badireyi atlatmanın toplumsal yaraları ve ekonomik faturaları, bu milletin kalkınmasında ve ilerlemesinde, birlik ve beraberliğinde acı yaralar açtı hep, acı reçetelere maruz kaldı milletimiz.
Bugün 2023’ün 29 Ekim’inden, 1923’ün Ekim’ine uzanan yıllara geri dönüp baktığımızda; önümüze kurulan onlarca engel, karşılaştığımız onlarca zorluk ve ödediğimiz bedellere rağmen verdiğimiz mücadelelerle bu ülke bugün güçleniyor, kalkınıyor ve ilerliyor. Bu millet kendisine kurulun her tuzağı bir bir aşarak “muasır medeniyet” seviyesine yükselmeye devam ediyor. Birlik ve beraberlik içerisinde ekonomik mücadelesini sürdürüyor ve güçleniyor; gıdadan sanayi ürünlerine, katma değeri yüksek ürünlerin ihracatına, altyapısını tamamlamaya, savunma sanayisinde belirgin bir güce ulaşmaya çaba sarf ediyor. Artık bu ülke, bölgesinde güçlü, dünya ülkeleri arasında söz söyleyen bir ülke konumuna ulaşmaya, ağırlığını koymaya azim ve kararlılıkla yol alıyor.
Dün, zor şartları aşmasını Millî Mücadele’de nasıl verdik ve kazandıysak bugünde aynı azimle ve kararlılıkla vermeye ve kazanmaya devam ediyoruz.
İnanıyoruz ki, sabırla ve inançla sürdürülen kararlılığın yolunu kesecek hiçbir güç yoktur.
Bu azim ve kararlılığın daha nice yüzyıllar boyunca sürmesi dileğiyle…
Yüzüncü yıl kutlu olsun!