Bir çok iletişimcinin akademik çalışmalarına konu olan bu başlığın, neden bu kadar önemli olduğunu yazalım istedim, bu hafta.
Günün her saati, her dakikası şiddetle beslenen bir ülkenin, ana akım medyası başta olmak üzere, bütün medya kanallarına şiddet temalı haberlerin düşmesi de normal sayılsa gerek. Ana haber bülteninin ilk dakikasından başlayarak, şiddetle dolu bir cam fanusun içinde nefes almaya çalışan, senin benim gibi halk, kimi zaman o cam fanustan kafasını çıkartıp, boğulmamak için direniyorsa da, maalesef kaçınılmaz sonu yaşamaktan başka çıkarı kalmıyor.
Şiddet sadece bir canlıya, bir kadına, bir erkeğe yada çocuğa değil, hayvana, bitkiye, sıraya masaya, karşı cenaha, karşı taraftara , belediye parkında ki bir banka, kamelyaya vs. sayamayacağınız kadar yüzlercesi olan nesneye, cisme soyut somut ne varsa yapılıyor.
Şiddete bu kadar eğimli olmanın, tedavi temelli bir hastalık olduğunu bilerek, bu konuda büyüklerimizin yeterli tedbiri almadığını düşünmüyorum.
Bizatihi şiddetin bir parçamız olması gerektiğini düşündüklerini, ciddi ciddi düşünmeye başladım.
Ama benim konum, medya ve şiddet.
Büyüğün küçüğü, güçlünün zayıfı ezdiği, canını yaktığı şiddet değil.
“Benim dediğim yola gelmezsen, seni perişan ederim!” tarzı, klavye tuşlarıyla hazırlanıp, monitör ekranlarında gördüğünüz, yada bir sunucunun eline tutuşturulmuş bir mikrofonu, adamın gözünün içine sokarcasına Reha Muhtarvari “Sen, benim sözümü kestiğine göre, kimbilir neler yapmışsındır?” demenin, nasıl şiddetle beslendiğimizi ifade ettiğini belki bir çoğumuz anlayamıyoruz, ama beynimiz anlıyor ve algılıyor.
O şiddet güdüsü, içimize, ruhumuza enjekte edilmiş bir zehir gibi işliyor.
Bazen üşenmeden sayıyorum, elimde kağıt kalem, ana akım medyada, ana haber bültenlerinde, prime time zamanı kaç haber ve kaçı şiddet sarmalının içinde, onu bakkal defteri gibi, alt alta yazıyorum.
Geçen yapılan 30 haberin 26’sı şiddet temalıydı. Resmen cinayet,gasp, yağma, hırsızlık, kavga üst başlığının altını doldurabildikleri kadar detaylı şiddet haberi.
Sırf haber değeri olduğu için, şiddet haberlerinin bu kadar revaçta tutulmasını, bir medya okuryazarı olarak ben anlıyorum, ama sıradan bir vatandaşın anladığı sadece, şiddetle beslenmediği sürece, ayakta kalmasının zorlaşacağı. Bu temel üzerine beslenen tüm insanlar, bütün insanlık şiddete meyilli birer canlı haline getiriliyor.
Şiddetin en az olduğu toplumlar, medyanın en az şiddet haberi yaptığı toplumlardır. Japonya’da medyada şiddet sınırlandırılır, hatta reklamda şiddet yasaklanmıştır.
İskandinav ülkelerinde şiddet temalı reklam, haber, neredeyse yok gibidir.
Bizde buzdolabı yada çamaşır makinesi reklamında öküzün birisi kadını tokatlıyordu HEGAL’de aklımda öyle kalmış.
Besleme medyayı şiddetle besleyen odaklar unutmamalı ki , bir gün op şiddet dönüp sizleri vuracak. Medya hikayeleri bana akrep ve timsah’ın göl geçmesini hatırlatır her dem.
O yüzden medya, sadece medya olmalıdır.
Haber değeri olanı sunan.
Bu hafta giden valimizi kaleme alacaktım, Sivas’ın sevilen, çalışan, çalışkan, iş bilen, becerikli valisi, Salih Ayhan’ın Şanlıurfa ilimize bir hayli katma değer yaratacağı projeler olduğuna eminim. Allah yolunu bahtını ufkunu açık etsin.
Yeni gelen valimizi tanımıyoruz, daha doğrusu ben tanımıyorum, tanıyınca belki birkaç kelam edebiliriz. Ama ona da kolaylık ve başarı dileyelim.
Sağlıcakla kalın.