reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

İnsuyu Mağarası’nda

Yayınlanma Tarihi : Google News
İnsuyu Mağarası’nda

Yıl 1981, Mart ayı…

Üniversiteyi bitirmiş, yedek subaylık için karar aldırmıştık. Ama kısa dönem dört aylık askerlik görevi çıktı. Yedek subay olarak yapacağımız askerlik görevimizi acemi er olarak yapacaktık Burdur 58. Topçu Tugayı’nda… Burdur’da 1981 yılının bahar aylarını, Burdur’un bitmek bilmez rüzgârında, sabahları Burdur Gölü’nün sazağı altında, farklı bir atmosferde geçiriyorduk. Obüs toplarının etrafında zaman zaman topun teknik yapısı, zaman zaman fıkralar eşliğinde geçiyordu günlerimiz. Askerliğin son ayında Karatepe’ye 8 kişilik mürettebat ile top atışı yaparak vazifemizi ikmal etmiştik. Ve bir gün biz askerleri otobüslere bindirerek geziye götürdüler. Mağaraya gidecekmişiz, İnsuyu Mağarası’na…

O gün İnsuyu Mağarası’nı gezdik asker arkadaşlarımızla… Mağara müthiş şekilde etkilemişti beni, muhteşemdi. Kimi yerinde dar, kimi yerinde koskoca bir kubbeli meydan sanki; dikitleri, sarkıtları, sütunları, nakış nakış dokunmuş doğal zarafeti ve şıpır şıpır damlayan suların altında, serin, ferah gittikçe yeni dehlizlerin açıldığı, göllerin, su birikintilerin muhteşem eşliğinde gezmiştik mağarayı… Öylesine etkilenmiştim ki 1990’lı yılların ortasında bir grup arkadaşla çıktığımız Muğla, Antalya gezisinde tekrar girmiştik İnsuyu Mağarası’na. Bir de 2015’lerde oğlum götürmüştü annesiyle beni, Marmara’dan Ege boyunca uzanan gezi esnasında… Her gittiğimde bir öncekine göre özelliğini gittikçe kaybeden bu doğa harikası mekânın güzelliğini ve büyüleyiciliğini kaybedişini gördükçe üzülmüştüm. Dün haber sitelerinin birinde gördüğüm haber yorum ise durumun vahametini ve acınası hâlini sitemkâr şekilde ifade ediyordu. Bir kez daha o günleri yaşadım.

Mağaraya bir insanın ancak yürüyebileceği genişlikteki bir kapı ve uzun bir koridordan geçilerek giriliyor. Bu kısımda ilerlerken soğuk bir esinti insanı titretiyor âdeta, ürpertiyor. Kimi yerlerde daralan kimi yerlerde genişleyen ıslak zeminde dikkatlice gizemli dehlizlere doğru yürüyoruz… Gittikçe artan nem ve kaygan zeminde ışıklandırılmış koridor boyunca yürüdükçe esinti azalıyor ve sıcaklık artıyor, manzara etkilemeye başlıyor. Dağın altında kayalardan oluşan doğal ortam, insanın hayallerinin ötesindeki farklı bir âleme sürüklüyor. Sağda solda irili ufaklı dikitlerin, tepemizden aşağıya sarkan sarkıtların yoğunlaştığı yerlere ulaştıkça, insan ne tarafa bakacağını şaşırıyor. Kaygan zeminin, tepeden düşen su damlalarının arasında her bir dikiti, sarkıtı ve sütunu gördükçe şaşkınlık ve hayret gittikçe artıyor. Su damlalarının düşmesi ile oluşan uzunlu kısalı sarkıt ve dikitlerden oluşan dantel gibi işlenmiş muhteşem bir doğal sanat harikasının içerisinde ilerlemek ise tarifsiz bir duyguya ulaşıyor. Mağaranın iç kesimlerinde ilerledikçe, yer yer sanki büyük meydanlar, kubbeli alanlar çıkıyor insanın karşısına Her biri şaheser görünümdeki kartpostallık fotoğraflar. İnsan hangisini çekeceğini şaşırıyor.

Dağın derinliklerine doğru 525 metre uzunluğunda olan mağara çeşitli yönlere açılan girintili çıkıntılı dehlizlerle uzayıp gidiyor. Küçük su birikintileri hariç 9 göl var mağarada, iki tanesi ise etkileyici. Bu göllerden Dilek Gölü oldukça meşhurdu o günlerde. Asker olarak gittiğimiz yıllarda suyunun berraklığı ve çok derin olmadığı için gölün dibine atılmış o kadar çok madenî para vardı ki, her bir madenî para bir dileği taşıyordu o gölde. İçimizden dilek tutanlar ve atanlar da oldu. Ve mağaranın en ileri ucunda oldukça büyük ve derin bir göl daha var: Büyük Göl, 512 m2lik yüzölçümüyle Türkiye’nin en büyük yer altı gölü. Orada insanların yüzebildiğini, kayıkla gezinti yaptıklarını anlatıyorlardı. Hatta 1966 yılında mağarayı ziyaret eden o yılların dünyada en tanınmış Fransız mağara bilimcisi Norbert Castaret “Şimdiye kadar tüm dünyada; Avrupa, Afrika, Amerika ve Asya’da binden fazla mağarayı gezme ve inceleme şansım oldu. Burdur’un İnsuyu Mağarası’nın birinci sınıf ve çok ilginç bir mağara olduğunu söyleyebilirim. Burası, ziyaretçilere sengin bir dekor, güzel yer altı manzaraları ve kayıkla yer altı gölü üzerindeki bir gezinin tüm güzelliklerini sunmaktadır.” diyor. Yine göllerin berrak suyu aynı zamanda şifa kaynağı. Bikarbonat kalsiyum ve bromür içeren su, çeşitli şeker, mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenmekte. Ve astım ve nefes darlığı için de rahatlatıcı…

Yer altına gizlenmiş binlerce yılda oluşmuş tabiatın bu muhteşem yapısı ne yazık ki her gittiğim seferde azalan suları, kırılan sütun ve dikitleri, üzerine yazılar kazılan sütunlarıyla insan elinin değdiği her yerin kirlendiği gibi tahribatın acımasızlığını yaşıyordu. Ve küresel ısınmanın, tarımsal sulamalar için açılan kuyuların ve gittikçe artan kuraklığın tesiriyle, bugün o göllerin hiçbirisinde su kalmamış… Sitede haberi okuyunca üzülmemek elde değil…

Yeryüzünü tüketen insan, yer altını da tüketiyor ne yazık ki…

YORUM YAP