
Süper Lig’den düşmek, sadece bir ligin değil, bir vizyonun kaybı demektir. Transfer pazarındaki algınız bir anda değişir. Daha düne kadar medyada adı geçen, taraftarı heyecanlandıran oyunculara yönelmek mümkünken, artık alt liglerde top koşturan, tanınırlığı düşük futbolcularla ilgilenmek zorunda kalırsınız. Bu, bulunduğunuz konumun bir gerçeğidir. Fakat burada kritik olan, iskelet kadroyu elinizde tutabilmektir. Aksi halde hem takımın kimliğini hem de sahadaki direncini kaybetmek gibi çok büyük bir risk almış olursunuz.
Ligden düşmek, transfer süreçlerinin ruhunu da değiştirir. Renkli ofislerde, flaşlar patlayarak imzalanan sözleşmelerin yerini, sessiz ve mütevazı masalarda atılan imzalar alır. Transferlerin basında geniş yankı bulması artık bir hayal olur. Eskiden manşetlerde yer alan haberler, gazetenin üçüncü sayfasına sıkışır, sosyal medyada da çok az konuşulur. Hatta arkadaş ortamlarında “Bu sene takım ne yapar?” soruları bile seyrekleşir.
Teknik açıdan bakıldığında ise düşüş sonrası yapılacak transferler sadece isimden ibaret olmamalıdır. Alt liglerin temposu, saha şartları ve oyun anlayışı çok daha farklıdır. Bu nedenle oyuncuların bu düzene uyumu, bireysel kalitelerinden bile önemli hale gelir. “Hemen geri döneriz” hayali, doğru bir yapılanma olmadan kolayca boşa düşebilir.
Böyle dönemlerde gündem transferden çok kombinelere kayar. Taraftarın ne kadar ilgi göstereceği, beklentinin Süper Lig’e göre nasıl şekilleneceği merak konusudur. Yine de Yiğidolar, Sivasspor’un yanında durmayı bilir. Ligin adı ne olursa olsun, bu takımın tribünleri boş kalmaz.
Sivasspor’un önünde zor bir yol var. Bu süreçte atılacak her adım, kulübün geleceğini belirleyecek. İskeleti korumak, akılcı transferlerle takımı güçlendirmek ve taraftarı yeniden tribüne çekmek; geri dönüşün en sağlam yolu olacaktır.




