Hayat bir bakıma sorular ve cevaplar dünyasıdır.
Yaşadığımız her olay, karşılaştığımız her sorun, önümüzdeki her engel ya da seçenek bize sorulmuş bir sorudur. Biz ise, her olaya, her soruna verdiğimiz karşılık, takındığımız tavır ve tercih ettiğimiz seçenek, aslında bu sorulara verilen birer cevaptır.
Yaşamak demek, sormak ve cevaplamak demektir, karşılaştığımız her duruma takındığımız tavır, gösterdiğimiz duruştur bir bakıma. Ya da yaşamak sınav demektir. Sınav ise; belirlenmiş bir zaman içerisinde karşılaşılan soru/sorunlar yumağına karşı verilen cevaplar veya takınılan tavırlardır. Verilen her cevapla oluşan ve biriken değer, bireyin kişisel yapısının dışa yansımasıdır. İç dünyada, zihinsel bellekte ve vicdani yürekte ise üstüste oluşan, çoğalan ve biriken bir kişilik ve kimlik oluşturur. Kişi başkalarına karşı bu kimlikle tanınmasına, anışmasına ve sosyal ilişki kurulmasına mihenk oluşturur. Bireyin kendisi için ise oluşan bu değer, kazandığımızın ya da kaybettiğimizin ifadesidir.
Biz hep, doğru olduğunu bildiğimiz, tercih ettiğimiz cevaplarımızı veririz. Çünkü, her verdiğimiz ve doğru varsaydığımız bir cevabın bizde açıklanabilir bir gerekçesi vardır. Bizlerde, bu gerekçeye dayanarak veririz cevaplarımızı.
Karşılaştığımız, soruyu / sorunu değerlendiriken, baktığımız açı, bize görünen yüzüyle değil görmek istediğimiz yüzüyle göründüğü için, gördüğümüz tarafı var sayarız. Bu nedenle verdiğimiz cevapta bize göre doğrudur. Bu yorumumuz dışında bakış açımızı genişletip ya da farklı bakış açılarından bakmaya başladığımızda ise önümüzdeki soru /sorunun farklı yüzleri olduğunu fark ederiz. O zaman önceki değerlendirmemizin dışında da sonuçlar / cevaplar olabileceğini görürüz. Ve biliriz ki, farklı açılardan bakıldığında farklı cevaplar verilebilir. Her farklı cevabın anlatılabilir bir de gerekçesi vardır. O zaman her cevap yanlış değildir; bakılan açı ve görünen yüzü nedeniyle izah edilebilir bir gerekçeye dayandığı için doğrudur.
Herkes durduğu yerden bakar ve gördüğünü tanımlar. Ve ne yazık ki gördüğü kısmın tanım ve tavır için yeterli olduğuna inanır.
Noksan bilgilenme, bakış açısını daraltır. Daralan bakış açısının verdiği cevap, kendi zaviyesinden yanlış değil gibi gözükür.
Ömür bir sorular zinciri, yaşamak ise ona verilen cevaplar silsilesi olduğundan, daraltılmış bakışlardan izah edilebilir cevaplar verilse ve bunların doğruluğunda ısrar edilse bile, bu sonuç doğru ve yanlış seçeneği ile sonuçlandırmak farklı neticelere götürür. Verilen bu cevapları “yanlış” ve “doğru”luğundan öte “en uygunluğu” ile ölçmek belki daha tercih edilebilir.
Diğer önemli bir noktada soru soranın, almak istediği / beklediği bir cevap vardır aslında. O nedenledir ki, sormak isteyenin almak istediği verilmesi gereken cevaptır, doğru veya isabetli cevap olmasa da. Dar bakış açısıyla soru/sorunun kendi cephemizde oluşan yüzünü göreceğimizden, bakış açısını genişletip bütün cephelerini gördüğümüzde farklı cevaplarımız olacaktır. Aslolan “doğru” ya da “yanlış” cevabı vermekten öte, seçenekler arasındaki “en uygun” cevabı vermektir.
İşte size,internet sitelerinin mail grupları arasında dolaşan bu konuyu açıklamaya yarayacak bir örnek :
“Bir firmada yönetim, boş kadrosuna istihdam edebileceği bir eleman almak istiyor ve sınava girenlere bir soru/sorun anlatıyor ve çözümünü istiyor.
Karanlık yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı saat 2 civarında, yalnız ve ıssız bir yolda araba kullanıyorsunuz. Araba iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kisi bekliyor. Birincisi bir doktor, sizi daha önce gecirdiğiniz kalp krizinden kurtarmış. İkinci kişi, çok yaşlı ve hasta nerdeyse ölmek üzere olan birisi. Üçüncüsü, hayatınızın rüyası, her zaman tanışmak icin can attığınız birisi. Hava gittikce kötüleşiyor ve arabanizda sadece bir kişiye yer var.
Soru şu; Böyle bir durumda ne yapardınız? “
Bu soruya verilecek her cevap doğrudur. Çünkü, sınava girenlerin kendi bakış açılarına göre, izah edilebilir bir gerekçeleri vardır ve verecekleri cevapta “durdukları yerden baktıkları için” doğrudur. Çünkü, kalp krizinden yani ölümden kendisini kurtaran doktoru almak bir vefa gereğidir. Ya da, yaşlı, hasta ve ölmek üzere olanı almak merhamet ve insanlık gereğidir. Veya, tanışmak için can attığı biriyle birlik olmak çok arzu edilen bir istektir. Bütün bunlarla birlikte, kişiyi işe alacak olan yönetimin beklediği bir cevap vardır. O da bu sorunun çözümündeki “en uygun” cevaptır. Dar bakış açısının değil geniş bakış açısının ve koşulların tamamın yararlandığı uygun bir çözümü ilk bakışta pratik bir zeka ile bulabilmek önemlidir. Aslolan bu bakış açısını yakalamaktır. Diğer cevaplar yanlış olmasa da soruyu yöneltenin durduğu ve beklediği cevap açısından “en uygun” olan cevap doğru cevaptır. Zirasorunun amacına uygun olan cevap makuldur. Soru soranın beklediği cevap uygun cevaptır.
“Arabadan inip anahtarı doktora veririm, doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı kisiyi de hastaneye yetistirip iyleştirebilir, böylece bende hayatımın insanıyla otobüs duragında baş başa kalıp onu tanıma fırsatı elde edebilirim.”