reklam
reklam
DOLAR 32,5600 % 0.24
EURO 34,7851 % 0.02
STERLIN 40,5409 % -0.19
FRANG 35,7240 % 0.3
ALTIN 2.491,07 % 0,26
BITCOIN 2.048.272 1.446

Hayatın Durduğu Anlar

Yayınlanma Tarihi :
Hayatın Durduğu Anlar

Yaşarken farkında değiliz, genellikle. Hep sürüp gidecek, hep devam edecek ve hep arzularımızın, beklentilerimizin, olsun istediklerimizin her daim aynı minval üzere olacağını düşünürüz. Ve kendi kendimize dahi çok dillendirmeden arka planda var olan düşüncelerimizin itekleyici gücüyle hâl ve hareketlerimizi, eylemlerimizi sanki hayatın doğal akışı içerisindeymişçesine yaparız ve yaşarız.

Yürüdüğümüz yol bitmeyecek gibidir bizim için, önümüze çıkan engeller hiçbir zaman aşılamayacak denli zor değildir.

Hayat, karşılaştığımız zorluklara rağmen, zaman zaman çok çetin sınavlarla geçse de ve aşamayacağımızı düşündüğümüz engebeler olsa da olumlu ya da olumsuz hallolan bir çıkış yolu hep bulunur ve hayatımız devam eder gider. Çünkü sadece bizim için değil, içerisinde var olduğumuz toplum ve tüm yeryüzü insanları için hayat genelde böyledir ve herkes belirlenmiş sürecini tamamlar. Biz zihnimizin, gönlümüzün arzularını gerçekleştirmek için kapıldığımız yolda yürümeye, yaşamaya ve yaşlanmaya devam ederiz.

Bütün bunlarla birlikte bir sonun bize yaklaşacağını biliriz. Biliriz ama bize hangi zamanda geleceğini, önümüze çıkacak bir virajın ardında ansızın neyin ve ne şekilde olacağının çok da hesabı mümkün olmaz genellikle. Zira kapıldığımız hayat yolculuğunda, içerisinde savrulduğumuz rüzgâr bizi bugünlerden yarınlara, yarınlardan ötelere doğru elde ettiğimiz kazanımlarımızla, zaman zaman kaybettiğimiz kimi zararlarımızla bir akış içerisinde sürükleyip götürür hep.

Hâlbuki içerisinde savrulup gittiğimiz, hayal ettiğimiz hayat aslında hiç de böyle değildir.

Hayat, hayallerimizdeki gibi sürüp giden bir serüven olarak gerçekleşmez her zaman. Yanı başımızda meydana gelen öyle olaylara tanık oluruz ki, işte o anlarda onlar üzerine yorumlar yapsak kanaatlerimizi itiraf etsek de, uygulama aşamasında nedense o empatiyi yapamayız bir türlü. Ama bazen öyle olaylar olur ki, her şey bir anda durur, hayat bir anda kesilir ve onca kazanımların, uğraşların ve elde etmek, kavuşmak, sahip olmak için neredeyse birbirimizle kıran kırana verdiğimiz çabalar, kalp kırmalar, aracılar bularak ele geçirmek için verilen çabalar bir anda durur. Beklenmedik olaylar ansızın yakalar bizi.

Her şey dondurulmuş bir film karesi gibi sabitlenir ve kalır.

Sessiz kalırız, söz tükenir, yorum biter; her şey bir anda anlamını yitirir. Ve çokça dile getirilen söz çoğu dudaktan aynı nakarat halinde istemsizce dökülür. “Her şey boşmuş… Her şey buraya kadarmış…” gibi aynı manaya matuf cümlelerle birbirimizi teselli mi ederiz ya da kendi adımıza insanın çaresizliğini mi kabulleniriz, bilemeyiz. Bir gün önce veya birkaç saat önce beraberce oturduğumuz, birlikte yarınlara dair hesaplar yaptığımız, uzun vadeli planlarımız, hayallerimiz, düşlerimiz ansızın gelen ve aniden vuran bir dip dalgası gibi ne hayalleri bırakır, ne düşleri ne de planları… Her şey alt üst olur. Yıkılır ve gider, tarumar olan toz duman içinde kaybolur, akış kesilir ve hayat durur.

Her şeyin bittiğini sanırız bir an için, ama her şey aynı minval üzere akıp gitmektedir yine de. Ansızın yüzümüze çarpan dalga sürüp giden hayatı sadece zihinlerimizde, düşüncelerimizde durdurmuş ve dondurmuştur o kadar. Bu bir kendine dönüş anıdır; yüreğine, içine, kendine bakış zamanıdır. Sorgulama, fark etme ve değerlendirme zamanıdır. Hayata, sahip olduklarımıza, kazandıklarımıza ve kaybettiklerimize, bize ait sandıklarımızın bizim olmadığına, bir anda elimizden nasıl uçup gittiğine tanık olma vaktidir.

An kısadır, donup kalmıştır. Düşüncemiz dünü, hâli ve yarını sorgulamaktadır. Dünkü değer verdiklerimiz, önemsediklerimiz, öncelediklerimiz ve ihmal edip ertelediklerimiz hızla akan bir film şeridi gibi gözlerimizden ve gönlümüzden geçmektedir. “Her şey boşmuş..” sözüyle perçinleten bir hükümle kendi kendimize itiraf etmeye çekmiştir bir “an” için…  Çekmiştir ama “kısa an” uzun zamana yenik düşer bir müddet sonra… Yüreğimizin ötesinde, zihnimizin dış dünyasında tüm karmaşa ve cazipliğiyle kendi neron ışıklarına çeken kasırga bizi de “donmuş an”dan hızla deveran eden zamanın sürükleyici dalgaları arasına alır ve tekrar kapılırız öteden beri sürüklendiğimiz hayata…

Bu deveran böyle döner, gider. Nihayetinde bu dünya bir değirmendir öğütür çoğumuzu…

Aslında insanoğlu zekidir, akıllıdır, kârını ve zararını bilir. Geleceğini, iç dünyasının tahrik eden duygularıyla kurgular, hayallerinin ve umutlarının peşinde koşar. Bu koşu onu nerelere ve nasıl götürmesi gerektiğini değerlendirirken mazur ve mubah gördüğü, yasal veya helal kabul ettiği ince ayrımlardaki tercihi kişiliğini, kimliğini ve insanlığını belirler. Bilmesi gerekenleri biliyor olmasına rağmen tercihinin rengi, kendine renk verir. İnsanın boyası tercihidir. Bedel ödeme ile taltif etme, satın alma ile yüreğe saklama tercihidir insanı insan yapan…

Zira Oscar Wilde’ın dediği gibi “Günümüz insanı her şeyin fiyatını biliyor; ama hiçbir şeyin değerini bilmiyor.”

YORUM YAP