reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Kaleiçi’nde Bir Gün

Yayınlanma Tarihi : Google News
Kaleiçi’nde Bir Gün

Adı anıldığında çoğu insanın ilk anda aklına uzun kumsalları, enginliklere açılan mavi denizi, sakin koyları ve hiç şüphesiz ki güneşi gelir… O bir turizm şehridir; beş yıldızlı otelleri ve eğlenceleriyle ün salmıştır nihayetinde… Bu yüzüyle dünya genelinde tanınan turizmin başkenti Antalya’nın bir başka yüzü daha en az onun kadar görülmeye değerdir; şelaleleri, mağaraları, dağlarıyla doğal güzellikleri, antik kentleri, müzeleri ve kent merkeziyle tarihî ve kültürel mirasıyla sayısız ziyaretçinin uğradığı şehirdeyiz yine…

Birçok kez geldiğim Antalya’nın beni hiç şüphesiz en çok etkileyen yerlerinden birisi de Kaleiçi’dir…  Tarihî evleri, dar sokakları, camileri, meydanı, müzeleri ve muhteşem deniz manzarasıyla Antalya’nın eski yerleşim yerlerini ve güzelliklerini gezeceğiz arkadaşlarımızla birlikte. Beş-altı kişilik bir grubuz ve Antalya yat limanından başlayarak doğu yönüne doğru uzanan ve yüksek surlarla çevrili geçmişi MÖ IV. yüzyıla kadar uzan Antalya’nın ilk yerleşim yerlerini zamanın el verdiği ölçüde adımlayacağız.

Antalya Cumhuriyet Meydanı’ndayız; meydanın ortasında Atatürk anıtı var. Meydan geniş ve güzel, o kadar çok fotoğraf çekinen var ki… Meydanın çevresinde ise kafeler, restoranlar ve mağazalar, canlı bir Anadolu şehrindeyiz âdeta. Meydandan sonra Kaleiçi’ne Üçkapılar da denilen Adrian Kapısı’na doğru yürüyoruz. Kapı muhteşem… İki tarafında bulunan yüksekçe kulenin arasında kaleyi çevreleyen sur üzerinde üç kemerli bir anıt görünümünde kapı. MS 130 yılında Roma İmparatoru Hadrianus’un Antalya’ya gelişi anısına yaptırılmıştır bu kapı. 1959’da restore edilmiş. Kapının her iki cephesinde dörder mermer sütun ve yanlarında bulunan iki kuleden oluşuyor. Yerli yabancı her ziyaretçinin önünde durup fotoğraf çektirdiği bu tarihî kapıda biz de fotoğraflarımızı çektiriyoruz.

Üç Kapılar’dan geçip bir eski zaman çarşısına düşüyoruz sanki. Daracık sokaklarda en fazla iki üç katlı nerdeyse hepsi yenilenmiş eski evler, küçük konakların, günümüz dünyasında işlevleri değişmiş; hediyelik eşya satan dükkânlar, cafeler, restoranlar veya oteller olarak hizmet veriyorlar şimdilerde. Kimi araç trafiğine kapalı sokaklar ve caddeler öyle dar ki bir yanıyla geçmişi bir yanıyla modern dünyayı yaşatıyorlar aynı anda ziyaretçilere… Öyle ki labirent gibi sokakları, rengârenk avlulu evleri ile masalsı bir güzelliğe sahip açık hava müzesi gibi buralar…

Ve Yivli Minare, daracık sokakların arasından gökyüzüne süzülürcesine haşmetiyle çıkıyor karşımıza. Asıl adı Antalya Ulu Camisi olan Yivli Minare, Antalya’daki ilk İslami yapılardan. Şehrin simgelerinden biri olan ve gövdesinden yukarıya doğru uzanan yivlerden dolayı Yivli Minare diye tanınan bu cami 13. yüzyıla ait bir Selçuklu eseri. Bu bölgede tarihten günümüze kalan birbirinden değerli ve güzel her biri bir sanat eseri olarak kültürümüzün günümüzde yaşayan yapılarını ziyaret ediyoruz tek tek…  Sahile doğru giderken solda, eskiden Kesik Minare Camisi olarak bilinen Şehzade Korkut Camisi’ni ziyaret ediyoruz. MS 5. yüzyılda bir Roma tapınağının üzerine yapılmış cami. Sonraki uğradığımız yer ise yüksekçe bir teras üzerinde inşa edilmiş olan Mevlevihane, Mevlevihane Hamamı, Zincirkıran Mehmet Bey ve Nigâr Hatun türbelerinden oluşan bir kompleks. Bir Selçuklu döneminde eseri olan bu yapı, bugün müze olarak hizmet veriyor.

Bir diğer gezdiğimiz müze ise Kaleiçi evlerinin mimarisine uygun iki Konak’ta bulunan Antalya Etnografya müzesi. Geniş ve ağaçlık bir bahçenin içinde bulunan konaklardan ilkinde Türk İslam eserleri sergileniyor. Giriş katta Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait çiniler, ikinci katta ise savaşlarda kullanılan savaş aletleri ağırlıklı olarak silah, yay, tabanca ve tüfek gibi eşyalar sergileniyor. Her biri değerli, her biri ilgi çekici. İkinci Konak’ta ise Osmanlı döneminin geleneksel ev hayatına dair eşyalar, kilimler, işlemeli kapı tokmakları, yöresel müzik aletleri gibi daha birçok günlük hayata dair eşyaları görebilmek mümkün…

Antalya’nın sembollerinden birine daha yaklaşıyoruz: Tarihî Saat Kulesi. II. Abdülhamit Han’ın tahta çıkış anısına yaptıran saat kulesi Kaleiçi’nin önemli eserlerinden. Daracık sokakların, turistlerle dolu dükkânların önünden geçerek Hıdırlık Kulesi’ne yöneliyoruz. Antalya surları üzerinde ikinci yüzyılda yapılan silindir biçiminde 14 metre yüksekliğinde bir kule, bir dönem deniz feneri görevini görmüş… Karaalioğlu Parkı’nın güney batı köşesinde surların üzerinde yer alıyor kule… Karaalioğlu Parkı, 140 bin metrekarelik bir alanda bölgenin florasını yansıtan çiçek, ağaç ve bitki türleriyle insana huzur verem bir bahçe. Ve 54 çeşit kuş türü olduğu söyleniyor parkta…

İçerisinde keçi heykellerinin bulunduğu küçük Keçili Park’ın içinden geçip biraz ötedeki Cam Seyir Terası’na ulaşıyoruz. Terastan Kaleiçi Limanı’ndan Konyaaltı’na kadar uzanan eşsiz manzarayı seyretmenin keyfi gerçekten bambaşka… Falezler, deniz, liman gözlerimizin önünde… Bir at nalı gibi Antalya’nın koynuna gömülmüş olan Kaleiçi Yat Limanı muhteşem gözüküyor. Limana yaklaşan tekneler, park etmiş olanlar, fotoğrafını çekerken bu harika manzaranın tablosunu yaptırıp odama asmayı düşünüyorum. Denizin öbür yakasında falezler ve enginlikte kaybolan mavi deniz, insanın ruhunun derinliklere dalmasına, uçsuz bucaksız maviliklerde tüm sıkıntılarından arınmasına yelken açıyor sanki…

Aşağıya iniyor Kaleiçi Yat Limanı’nın sahilinde geziyoruz, kalabalık çok fazla, hava sıcak… Cafelerin birinde oturup limanı, denizi, falezleri seyrederek soğuk meşrubatımızla ferahlamaya çalışıyoruz…

Gezilecek o kadar güzel yer var ki, ülkemizin ilk Deniz Biyolojisi Müzesi içeriğiyle ve tasarımıyla büyüleyici ve ilgi çekici… Eski postane binasının içi batık korsan gemisi şeklinde tasarlanıp mavi renkte ışıklarla dekore edilmiş. Müzede gezerken kendimizi sanki denizin altındaymışız gibi hissediyoruz. Türkiye denizlerinde yaşayan beş yüze yakın canlı sergileniyor müzede… Yakınlarında Antalya Oyuncak Müzesi var ama zaman darlığından giremiyoruz içeriye…

Gezmedik ama sanırım denizden görünen şehir manzarası da insanı etkileyecek güzellikte… Kaleiçi Yat Limanı’ndan düzenlenen günübirlik turlarla hem şehri hem de denizi ve koyları izlemek cazip olsa gerek…

YORUM YAP