reklam
reklam
DOLAR 32,5605 % 0.02
EURO 34,8660 % -0.05
STERLIN 40,5783 % 0.1
FRANG 35,6347 % -0.2
ALTIN 2.434,71 % 0,19
BITCOIN 64.850,14 -2.884

Olayları Yansıtabilmenin Tarafsızlığı

Yayınlanma Tarihi :
Olayları Yansıtabilmenin Tarafsızlığı

İnsanlar, kendi dışındaki kişi ve grupları değerlendirirken, onlar hakkında hüküm verip bir sonuca ulaşırken gösterdikleri yaklaşım ve hassasiyeti her nedense kendilerini ve kendilerine yakın gördükleri kişileri değerlendirirken gösteremiyorlar. Bunun psikolojik anlamda anlaşılabilir veya çok yadırganmayan bir yanı olduğu ise bir gerçektir.

Esas olan bireyin her hangi bir olay, tavır veya durum karşısında, o olayın ve durumun kimliği ve kişiliğini, duygusal bir yaklaşımdan ve yanlı bakmaktan arındırarak, evrensel değerlerin bakış açısı ve kıymet hükmü çerçevesinde vermesidir. Herkes, bu görüşün doğru olduğuna inanır, söyler ve iddia eder ama yine böyle bir durumla karşılaştığında, ne yazık ki tavrını böyle sergileyemez genellikle. Kimi insanlarda bu objektiflik ölçüsü gerçeğe çok yakın, kimisinde ise aradaki makas farkı nerede ise yüz seksen derecelik bir açılımla genişlemektedir. Üzücü olan ise bireyin bu değerlendiriş biçimini, inatla ve ısrarla objektif davrandığını, olaya bu açıdan bakılması gerektiğini savunmasıdır.

Kişiden kişiye göre değişen bir objektiflik ölçüsü olamaz. Böyle bir ölçü varsa bunun adı objektiflik değildir. Bu olsa olsa, kişinin kendi değer hükümleri çerçevesindeki yanlı görüşü olabilir. Bunu farklı bir kılıf veya isimle sunmanın fazla bir anlamı olmamaktadır.  Çünkü farklı isim ve sunuşla verilen hüküm olayın içeriğini değiştirememektedir aslında. Bu nedenle verilen hükmünde isimden öte içerik ve yaklaşım önemlidir. Hükmün, objektif ya da sübjektif olduğu önemlidir. Öyle ise bireyler neden sübjektif olarak verdikleri hükümleri objektif olduğunu savunmakta ve ifade etmektedirler?

Bilindiği gibi objektiflik herkesin kabul edebileceği, öncelikle olayları yansız olarak bakabilen kimseye ayrıcalık ve istisna tanımayan, hüküm verilecek kişinin kişiliğini ve kimliğini, makamını ve mevkiini dikkate almadan, karşısındakini sadece birey olarak ele aldığı, değerlendirdiği ve hüküm verdiği içindir. İnsanlar, kendi aleyhlerinde bile olsa hükmün doğruluğundan dolayı itiraz edemezler, kabul ederler.  Ama ne yazık ki pratikte uygulama böyle değildir genelde. İnsan kendisini bazı açılardan eksik ve yetersiz görse de, aleyhinde bir hüküm verilerek ondan dolayı zarara uğramasını, bir şeylerini kaybetmesini içine sindiremez. Kendisi için hüküm verenler bir çıkış kapısı bularak, hükmü kendi çıkarları doğrultusunda verilmesini arzu eder ve bekler. Eğer hüküm kendi çıkarlarına uygun olarak veriliyorsa objektiftir, doğrudur ve böyle karar verilmesi gerekir. Eğer karar, kendi aleyhine bir sonuç doğuruyorsa, karar sübjektiftir, yanlıştır ve böyle bir karar verilemez ve kabul edilemez.

Yaptığımız yanlışların doğru olarak kabul edilmesi gerektiğini beklemekteyiz. Ölçümüz ise, herkes aynı şeyleri yapıyor, öyle ise bizim yaptıklarımızda aslında doğrudur. Bir tek bizim doğru olmamızla toplumdaki yanlışların düzelmeyeceğini, bu nedenle de ezilen insanlar olarak, elimize geçmiş olan bir defalık fırsatın çokta fazla abartılmaması gerektiğini iddia ederiz. Hatta bizim yaptığımızın, diğerlerinin yaptıkları yanında devede kulak kalacağını, bundan fazlaca kimsenin zarar görmeyeceğini ifade ederiz. İşte toplum içerisinde yaşayan her birimiz buna benzer şeyleri yaptığımız ve yapmak istediğimiz sürece, hepimiz, kendi çıkarlarımıza uygun olanların uygulanmasını istiyoruz, demektir. Hâlbuki her birimiz hakkımıza razı olsak, karşımızdaki kim olursa olsun, hak etmediğini ona uygulamaktan kaçınsak, belki sonuçta hepimiz, mevcut durumumuzdan daha karlı, daha avantajlı ve daha güvenli çıkacağız.

Olayları bize aktaran kitle iletişim araçları, olayın aslını ne derece tarafsız bir yöntemle araştırıp sonuca ulaştığı ve ne derece tarafsız yansıttığı önemlidir. Araştırmacı gazetecilik adıyla yapılan ve toplumda istenilen yansımaları bulması için sunulan olaylara, kişilerin bakışı da bu hassas noktayı değerlendirip değerlendirmediği açısından dikkate değerdir. Çünkü gazeteciyi araştırma yapmaya sevk eden husus, o haberi olduğu şekliyle tespit etmek ve onu tarafsız bir şekilde toplumun bilgisine sunmak olmalıdır. Gazeteci bir olayı araştırırken olayın yanlışlığını veya doğruluğunu ortaya koymaktan daha çok, bu olaydan kendi adına veya grubuna sağlayacağı çıkar ve fayda öne geçmektedir. Haliyle olay öyle bir şekilde sunulmaktadır ki, sonuçta haklıda olsa olayın aktörleri zarar görmekte, yıpranmakta ve mahkûm olmaktadırlar. Onun yerine bu haberi araştıran kişi veya onun bağlı olduğu grubun çıkarı ve yararı bulunmaktadır.

Gerek şahit olduğumuz gerekse bize kitle iletişim araçlarıyla aktarılan olay ve bilgileri, birey olarak farklı açılardan bakıp, kime, neye hizmet ettiğini inceleyerek ve objektif kriterler çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.

Objektifliğin yer almadığı, yanlı bakışlar kısa dönemde kişilere yarar sağlıyor gibi görünse de uzun vadede bunun zararını toplumun tüm kesimleri görür. Ve toplum yanlı bakışların sürekli ve etkin olduğu dönemlerde gününü tüketir ve geleceğini karartır.

 

 

 

 

 

YORUM YAP