
Yıldığımız, tiksindiğimiz, tükendiğimiz, nefret ettiğimiz, kinle dolduğumuz, kısmen utancımızdan, kısmen de “Eh işte çoluk çocuk okuyor” diyerek küfretmekten imtina ettiğimiz anlardan bu kadar yığılmasından bunaldım.
Artık her dakika, her saat her an ağız dolusu küfretmemek, sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Hatta bazen, özellikle işsiz ev hanımlarının, dedikoduya biraz da meraklı hanımların beylerin sıklıkla başvurduğu, sabah programlarını bile artık seyretmeye başladım. Çünkü; “Yahu bir ülkenin 7 gün 24 saati, vahşet, hırsızlık, cinayet, yağma, gasp, saldırı haberleriyle mi dolu olur?” Biliyorum bu yazıları okuyunca sizlerde zor tutacaksınız ve belki de tutuyorsunuz.
21.yy’ın Türkiye’sinin en büyük şehri, gözbebeğimiz İstanbul’da göz göre göre, 4 kişilik bir aile elbirliğiyle yok edildi. Kimse kazara, kader vs. eblehliğine girmesin. Bir aile, sistem ve sistemi yaşatan canilerce, kara toprağa gönderildi. Böcek ailesinden söz edeceğim size.
Birkaç gün tv ekranlarında timsah gözyaşları döken zanlıların, perde arkasında nasıl suçlu ve suça ortak olduklarını anlatarak başlayalım.
Buna gelmeden önce, bu hafta içinde Ukrayna’ya gidecek olan 6 ton mandalin, içerdiği yüksek orandaki tarım zehri nedeniyle, Ukrayna’dan kapı dışarı edilince, Türkiye’de imha edildi. Diyeceksiniz ki, Böcek Ailesi’yle ne ilgisi var.
Var efendim var, Böcek ailesiyle çok ilgisi var.
Daha önce gözden kaçırılıp, el altından iç pazarda tüketilen binlerce tonluk sebze ve meyve gibi. Daha önce de bununla ilgili defalarca yazdım. Evet bir kez daha söylüyorum. Mesele etin kilosunun kaç lira olduğu değil ki sadece, süt üreticisinin durumu, hayvancılık, sulama, tarım ilaçları, hangi birini sayalım. Bir ülkenin mahvedilen tarımı, tarlada bırakılan mahsülü değildir yalnızca, et, süt yollara dökülen patateslere yazılan milyonluk ceza değildir.
Ceza o ülkenin bütün nesillerinin geleceğinin körleştirilmesidir.
Üreticinin elinde kalan tarla da çürüyen sebze, ağaçta dökülen meyva.
İşte İstanbul’da ki Böcek ailesinin sonunu hazırlayan her şey bu Tarım hikayesinde gizli.
Az para ile çok şey kazanmayı satan vahşi kapitalizmin, tarımda ürettiği şeytanların sonucudur bu manzara. Sokak satıcısından alınan kokoreç, midye tezgahlarında yaşanan başıboşluk, sorumsuzluk, az zamanda çok ve mühim miktarda para kazanmanın yolunu açan ahlaksızlığın yansımasıdır.
Kalıp ustasının ilaçladığı otel, yemek yemek için dışarı çıkan otel görevlisinin oteli kitleyip, kimsenin dışarıya çıkamaması, oteli denetlemekten aciz görevlisi belediyesi, bakanlığı hepsi bu katliamın esas müsebbibidir.
Kimse de masum değildir. O cenaze için timsah gözyaşları dökenler de, bu sorumluların önde gidenlerinden değil midir? Bir ailenin bütün fertlerinin zehirlenme belirtisi ile gittiği hastanede, ne tür bir araştırma yapılmış, hangi tetkikler istenmiştir.
Liyakatsizliğin, ehliyetsizliğin tavan yaptığı bir ülkede, en çok sorumluluk duyanlar, herhalde biraz vicdan merhamet sahibi olanlar galiba.
Yok ya… Kokuştu işte..
Adalet, vicdan,merhamet, liyakat, ahlak, edep, namus, din adına ne kadar kötülük varsa yapılabilecek yaptınız ve artık insanlık çürümeye başladı.
Ve çok kötü kokuyor. Tiksinecek, iğrenecek, mideyi alt üst edecek kadar kokuyor.
Bu milleti millet yapan ne kadar ilke varsa, hepsini çiğnetip, hepsini çürüttünüz işte.
Allah belanızı versin de, utanın biraz utanmazlar… Diyeceğim de siz utanmazsınız ki!. Utanma duygunuz çekilmiş ar damarlarınızdan.
Siz de utanacak ne namus, ne haya, ne ahlak, ne edep var. O yüzden sizlerle uğraşamadığımız için tiksintimiz, iğrenmişliğimiz daha da artıyor.




