reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Yine “Nerede o bayramlar?” diyeceğiz

Yayınlanma Tarihi : Google News
Yine “Nerede o bayramlar?” diyeceğiz

Herkesin her dönemde yaşadığı bayramlar güzeldir. Ama nostaljinin
dayanılmaz çekiciliği karşısında “O günler” edebiyatı yapmaktan geri
durmuyoruz. Sanki çocuklarımız, 60 yıl sonra, beğenmediğimiz bugünü
aramayacaklar, “Nerede o günler?” demeyecekler.
Bayramlar, ulusça kutlu sayılan, birlikte sevinç ve neşe içerisinde
kutlanılan günlerdir. Türkler, İslamlığın öncesinde de bayramlar
kutlamış. Divan ü Lügat-it Türk’te bayram sözcüğü, sevinç ve eğlence
günü olarak tanımlanmış. Daha sonra, İslâmiyet’in etkisiyle bayramlara
“iyd” denilmiş.
İslam öncesi Türklerde, ilkbahar ve güz bayramları hem dini, hem
devletin milli bayramı haline gelmiş. Moğollarda ilkbahar bayramına
“Orüs Sara”, yani sürüleri otlatmaya çıkarma bayramı, güz bayramı da
“Sağan Sara”, yani ak bayramı adı verilmiş. İlki 9 Mayıs, diğeri 28
Ağustosta kutlana gelmiş.
Belki sıkılacaksınız, ama folklor açısından, birkaç bilgi kırıntısı vermek
istiyorum. İlkbahar bayramı Müslüman Kazak, Kırgız ve Başkurtlarda
“Kımız Murunduk” adıyla anılırdı. Yakutlar, iyi ve temiz ruhlara ayı
derler. Onların en büyük bayramlarının adı da “Ayı Yoğan”dı. Yedinci ve
dokuzuncu gökte olduğu sanılan bu ayının çok merhametli, insanların
özel hayatına karışmadığı ve kanlı kurbanlar istemediği sürülürdü. Bu
bayram mayıs sonlarında, haziran başlarında kutlanırdı. Bir başka adı da
“Ay ve Güneş” bayramlarıydı.
Ergenekon efsanesindeki Türklerin demir dağları eritip çıkışlarının
yıldönümü her yıl Göktürkler tarafından büyük bayram olarak
kutlanmaktaydı. Bu törenlerde kızgın demir, örs üzerinde dövülürdü. Türk
yurtlarında bu kutlamalar sürdürülmekte.
Dede Korkut hikâyelerinde de hanların başa geçişlerinin, doğum, düğün
ve zaferlerinin bir bayram gibi kutlandığı anlatılmakta.
Milli bayramlar, yılın belli günlerinde gelmesine rağmen, dini bayramlar
her yılın aynı günlerinde gelmezler. Hicrî takvim esası üzerine kurulmuş
olduklarından her yıl bir önceki yıldan 10 gün önce gelirler. Diyelim ki
Şeker Bayramı bu yıl aralık ayının ilk günlerine denk geldiyse, 10-11 bir
yıl sonra, ağustos ayının ortasına denk gelecektir.
Kandil diye anılan birtakım dini günlerin dışında, resmi tatil olan iki dini
bayramımız var. Bunların ilki Ramazan Bayramı da dediğimiz Şeker
Bayramı’dır. Arap aylarından Ramazan’dan sonra gelen Şevval ayının ilk
üç günüdür. Ramazan boyunca oruç tutanlar, Fıtır Bayramı ile birlikte
oruçlarına son verirler. Ziyaretlerde şeker ikram etmek gelenek haline
gelmiştir.
Günümüzde dini bayramlar, ulusumuzun manevî bütünlük ve
beraberliğini, kardeşliğini gösteren sevinç ve mutluluk günleridir. Herkes

yakınlarının, sevdiklerinin ziyaretine gitmekte, armağanlar alıp vermekte,
kırgınlık ve kızgınlıklarını unutmakla, yoksulları sevindirmekle
yarışmaktadır. Çocuklara, akrabaya cömert, sevgi ve saygıyla
davranmakla, İslâm’ın temelindeki, iyiliksever ve koruyucu nitelikleri
kişiliğinde canlandırmış.
Törelerimizde bayram, yalnız eş dost, hısım ve akraba ziyaret günleri
değildir. Tebrikler yollamak, ziyafetler çekmek de bu bayramın
güzelliklerindendir. Ancak, bunlarla beraber dargınların barışmaları,
kinlerin unutulması, verebilen elin, alabilecek ele uzanması da
törelerimizdendir.
Necip Fazıl’ın şu iki dizesi de içimdeki bayram coşkusunu hüzne
dönüştürüyor:
“Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var”
Buyurunuz bakalım. Bir hüzün de Cahit Sıtkı Tarancı’dan. Tarancı’nın
yerine kendinizi veya yakın bir zamanda kaybettiklerinizi koyabilirsiniz.
“Evet bu duyguları ben de yaşadım” diyebilirsiniz:
“Korkarım felekte bir gün
Bir bayram yemeğinde.
Anam, babam gibi kardeşlerim de,
En güzel dalgınlığında ömrün.
Beni gurbette sanıp
Keşke gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yürekler,
Aynı acıyla yanıp
Hepsinin gözleri yaşaracak.
Öldüğümü hatırlayarak.”

Hüznü bir yana bırakıp bir türkü tutturmanın zamanıdır: “Bugün bayram
günü âlem eğlenir / Sen bizim yaylaya gel başın için” Bu türkü Erzincan
dolaylarının ama, bayram neşesini yaşamak için Azerî türkülerinden
şaşmayın. Bayramlarımızı resmi, dini ve mevsimlik olmak üzere üç
bölümde ele alabiliriz. Resmi bayramlar arasında 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 19 Mayıs
Gençlik Spor ve Atatürk’ü Anma Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
sayılabilir. Yılbaşını da bir bayram olarak kabul edebiliriz. Bunların
dışında Kurtuluş Savaşı’ndaki zaferler, Türk tarihindeki önemli yıldönümü
günleri, çeşitli inkılapların yıldönümleri de bayram olarak kutlanmakta.

YORUM YAP