reklam
reklam
DOLAR 32,3025 % -0.13
EURO 34,8419 % 0.03
STERLIN 40,5937 % -0.01
FRANG 35,6500 % -0.27
ALTIN 2.411,50 % 0,75
BITCOIN 63.310,00 -1.617

4 Eylül ruhu…

Yayınlanma Tarihi :
4 Eylül ruhu…

4 EYLÜL 1919 SİVAS KONGRESİ

Kemal ÇAĞLAYAN

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti ve dahil olduğu ile grup (ittifak devletleri) harpten yenik çıkmış, 30 Ekim 1918’de itilaf devletleri ile imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin eli kolu bağlanmıştı.

Yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan Sultan Vahideddin, Saltanat ve Hilafet makamını korumak peşinde iken hayatlarından endişeli olanlar memleketten kaçıyorlardı.

Ordunun elinden cephanesinin büyük kısmı alınmış, ismi var cismi yok hale getirilmişti. Mütarekenin 7. maddesi bahane edilerek ülkenin çeşitli bölgeleri işgal ediliyordu. İtalyan, Fansız ve İngilizlerden oluşan itilaf orduları donanması İstanbul’a doğru ilerlemekte idi. Antalya bölgesini İtalyanlar’a, İzmir, Aydın, Manisa bölgesini Yunanlılar’a, Adana, Hatay Mersin bölgelerinin Fransızlara, Antep, Urfa, Maraş, Mardin ve Musul bölgelerini İngilizlere, Bağımsız bir Ermeni devleti kurulması içinde Sarıkamış, Ardahan, Kars ve Ağrı bölgesinin Ermenilere bırakılması ve boğazlarında ortak yönetilmesi için İtilaf Devletleri aralarında anlaşmışlardı.

Ordu ve millet, padişahın ve hilafetin ihanetinden haberdar olmadığı gibi o makamlarda bulunanlara karşı asırların kökleştirdiği dini ve manevi bağlarla bağlı sessiz ve sadıktı. Çok önemli bir nokta ise, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi devletlerden biri ile dahi başa çıkılamayacağı korkusu bütün kafalara yerleşmişti.

Rum çetelerinin Karadeniz (Samsun) yöresinde asayişsizliği artırması üzerine o bölge asayişini düzeltecek bir komutana ihtiyaç vardı. Bu ise Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan başkası olamazdı. Memleketin düştüğü durumdan çok rahatsız olan Anadolu’ya bir an önce açılmak için fırsat ve çareler arayan Gazi için bu bulunmaz bir imkandı. Bunun üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Kıta Müfettişliğine atandı. Kurmay hayetini de beraberine alan Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuru ile yola çıktı. 19 Mayıs 1919’da günü Samsun’a vardı. Gerekli temasları yaparak, bir İstanbul’a biri de Erzurum da bulunan Kazım Karabekir Paşa’ya olmak üzere iki telgraf çekilmiş ve hükümete gönderdiği telgrafta Samsun’da İngiliz askerlerini gördüğünü bir miktar askerinde Sivas’a gönderileceğini duyduğunu böyle olursa asayişin çok bozulacağını yazmıştı.

25 Mayıs 1919’da Samsun’dan ayrıldı. Önce Kavak, ardından Havza’ya geldi. Havza onun ilk halkla doğrudan teması olduğu yerdir. 12 Haziran’a kadar Havza’da kaldı. Aynı gün akşamı Amasya’ya vardı. Amasya’da 21 Haziran gecesi 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 3. Kolordu Komutanı Refet Paşa, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Bahriye eski Nazırı Rauf Bey toplanarak direniş esasları ilk defa Amasya’da yazılı prensipler haline getirildi. Bu prensipler belgesine “Amasya Mukarreratı” ya da “Amasya tamimi” denilir. 6 maddelik bu beyannamenin özünü iki cümlede toplamak mümkündür.

  1. a) Milletin istiklalini, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
  2. b) Gereksinim duyulan milli bir heyetin oluşturulması için Anadolu’nun en güvenilir yeri görünen Sivas’ta bir milli kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.

Bu kararlar alınırken İstanbul’da Gazi Mustafa Kemal Paşa hakkında kararını vermişti. Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal 25 Haziran 1919’da bütün vilayetlere Mustafa Kemal’in görevden alındığını, kendisinin hiçbir resmi sıfatı kalmadığını, yakalanıp gönderilmesi emrini göndermiş. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu karardan habersiz 25 Haziran 1919 Amasya’dan Sivas’a hareket ederler. Fakat kuşkulu ve dikkatlidirler.

Padişahın Elazığ valiliğine özel görevlerle gönderdiği Ali Galip adlı kişi Sivas Valisi Reşit Paşa ile görüşerek Mustafa Kemal’i tutuklatmak ister. Fakat Yurtsever Vali buna yanaşmaz. Hatta gidip karşılar. Sivas’a girişini Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır: “Sivas şehrine vardığımızda caddenin iki yanı büyük bir kalabalık ile dolmuş, askeri birlikler tören duruşu almış bulunuyordu, otomobilden indik, yürüyerek askeri ve sivil halkı selamladım. Bu görünüş Sivas’ın saygıdeğer halkını ve Sivas’ta bulunan yiğit subay ve erlerimizin bana ne denli bağlı olduğunu ve sevgi beslediğini belirten canlı bir tanık idi.”

Ertesi gün Gazi Mustafa Paşa ve arkadaşları Sivas’ta bir toplantı yapılmış, yurdun durumu görüşülmüş ve Sivas’ta bir kongre yapılmasına karar vermiştiler.

Mustafa Kemal 28 Haziran 1919’da Sivas’tan Erzurum’a hareket etti. Sıkıntılarla geçen bir haftalık yolculuktan sonra 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a ulaştı. Coşku ile karşılandı. Fakat gelişen şartlar sonunda Erzurum’da ordudan istifa etmek zorunda kaldı. 9 Temmuz 1919 onun sivil hayattaki ilk günüdür. Ne üzerine giyeceği sivil bir elbisesi ne de parası vardı. Başına koyacağı fesi Mazhar Müfid Kansu ceket ve pantolonu da Erzurum Valisi Münir Beyler vermişlerdi. 10 Temmuz’da “Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” reisliğine seçildi. Fakat zor günler geçiriyordu desteğe ihtiyaç vardı. Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa:

– Emrinizdeyim Paşam! Ben subaylarım, erlerim, Kolordum, hepimiz emrinizdeyiz , diyerek desteğini bildirdiği an Gazi rahatladı. Bu cesur davranış milli mücadelede kader tayin edici anlardan biridir.

23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan kongre 7 Ağustos 1919’da son erdi. “Yurdun bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı, işgallere karşı milletin kendi kendini savunacağı, gerekirse geçici bir hükümet kurulacağı, her işte milletin iradesining geçerli olacağı, manda ve himayenin kabul edilemeyeceği, mebuslar meclisinin hemen toplanılması gerektiği” bir beyanname ile kararlar ve prensipler olarak ilan edildi.

Bu kararları uygulamakla görevli bir Heyet-i Temsiliye seçildi. Dokuz kişilik bu heyetin başına getirilen Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi’nin dağılmasından sonra bölgede bir müddet daha kalarak Heyet-i Temsiliye başkanı sıfatıyla şark vilayetlerindeki cemiyetin teşkilatını yaymak için gerekli çalışmaları yaptı.

Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’ne katılmak üzere 29 Ağustos 1919’da Erzurum’dan ayrıldı. Amasya Tamimi’nde belirtildiği üzere Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’a doğru yola çıktı.

2 Eylül 1919 sabahı şafakla uyanan Sivas, büyük bir sevinç içinde tarihinin en mutlu günlerinden birini yaşıyordu. Şehirde mutlu bir kaynaşma, yüzlerde mutlu bir sevincin ışıkları görülmekte idi. Sabahın erken saatlerinde Erzurum yoluna şu anda “Paşa Pınarı” olarak adlandırılan çeşme çevresine dökülen halkı zamanın Valisi Reşit Paşa şöyle anlatır: “2 Eylül 1919 günü Sivas’ta ne kadar at ve araba varsa halkı Erzuncan yolu istikametine doğru götürdü. At bulamayan, araba tedarik edemeyenler de yaya olarak o istikamete dökülürken, ben hükümet konağından ayrılmadım. Halkın bu sevinç içinde akışını penceremde uzun uzun seyre daldım, fakat gözlerim dolu dolu, kalbim heyecan içinde çarpıyordu.

Gazinin arabasındaki Mahzar Müfid de o günü şöyle anlatıyordu:

“Hepimiz sağ ve salim olarak 2 Eylül 1919 akşamı grupla beraber Sivas’a ulaştık. Sivas’a 5 km. mesafede çadırlar kurulmuş ve hemen hemen bütün Sivas halkı Mustafa Kemal Paşa’yı karşılamaya çıkmıştı. Milli iştiyakın bütün coşkunluğu ile Mustafa Kemal Paşa’yı bekliyordu, arabalarımız kalabalığın bulunduğu sahaya girince halk birdenbire Mustafa Kemal Paşa’nın otomobilinin etrafını sardı, halk neşe içinde bağırıyordu: ‘Hoş geldiniz, sefa geldiniz’, halk birbiri ile yarışır gibi Paşa’nın otomobiline koşuyor, elini öpüyor ve sıkıyordu.”

Hatıraların bir başka bölümünde “Görüyorsunuz ki, Sivas halkı bazı istisnalar dışında Mustafa Kemal Paşa’nın emrindedir, Milli Mücadelenin azmindedir. Sivas yaylasının öz evlatları istisnasız milli iradenin akışı istikametinde his ve fikirlerini belirtmiş bulunuyorlar.” demektedir.

Mektebi Sultani’de (Bugünkü Atatürk ve Etnoğrafya Kongre Müzesi geçmişte Sivas Lisesi) ilk geceyi geçiren misafirler ertesi gün şehri dolaşmaya çıktılar.

4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14.00’de açılacak olan Büyük Sivas Kongresi dolayısıyla Mektebi Sultani önü mahşer halinde idi, Mustafa Kemal Paşa’yı coşkun tezahüratla karşılayan ve bağrına basan Sivas halkı liseye giden bütün yolları tutmuştu; çarşıda dükkanını kapayan, daireden ayrılan, işini gücünü bırakan herkes sel halinde bu mahşere katılıyordu. Kongre delegeleri birer birer gelerek binaya giriyorlardı, kongrenin açılması için tayin edilen açılış saatine beş dakika kala Mustafa Kemal Paşa kongre mahalini şereflendirdi, doğruca başkanlık ürsüsüne çıktı ve geçici başkanmışcasına kongreyi açtı. Sonra gündeme geçildi, gündemde şu maddeler vardı:

1- Başkanlık divanı seçimi,

2- Erzurum Kongresi tüzük ve beyannamesinin Sivas Kongresi’nde değiştirilerek kabulünün teklifi ve görüşme açılması,

3- Kongre delegelerinden 25’inin hazırladığı muhtıranın görüşülüp tartışılması,

4- Üyelerin teklif ve temennileri,

Gündemin ilk maddesi görüşüldü ve Mustafa Kemal Paşa üç aleyhte oyla başkanlığa seçildi. 2. Başkanlığa İsmail Fazıl Paşa ile Rauf Bey getirildiler. İstanbul Delegesi İsmail Hami Bey ile Afyonkarahisar delegesi Mehmet Şükrü Bey Divan katipliklerine seçildiler.

SİVAS KONGRESİ DELEGELERİ VE HEYET-İ TEMSİLİYE ÜYELERİNİN LİSTESİ

1- Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK)

Heyet-i Temsiliye Üyesi (Ordudan Ayrılma) katıldı.

2- Gümüş-zâde Bekir Efendi

Afyonkarahisar (Delege-Öğretmen) katıldı.

3- Kesri-zâde Salih Sıtkı Bey

Afyonkarahisar (Delege-Mülkiye Mezunu) katıldı.

4- Koç-zâde Mehmet Şükrü Bey (KOÇ)

Afyonkarahisar (Hukuk mezunu) katıldı

5- Alfred Rüstem Bey

Ankara, Heyet-i Temsiliye istişare üyesi (hariciyeci) katılmadı. (Heyet-i temsiliye toplantısına katıldı.)

6- Ömer Mümtüz Bey (TANBİ)

Ankara, Heyet-i Temsiliye Üyesi (Mülkiye Mezunu) hiç gelmedi.

7- Hacı Musa Efendi

Bitlis, Heyet-i Temsiliye Üyesi (aşiret reisi) hiç gelmedi.

8- Sadullah Efendi (EREN)

Bitlis, Heyet-i Temsiliye üyesi (Rüşdiye Mezunu) hiç gelmedi.

9- Ahmet Nuri Bey

Bursa, delege (Eski mebus) katıldı.

10- Necati Bey (Kurtuluş)

Bursa, Delege (Askerlikten ayrılma) katıldı.

11- Osman Nuri Bey (ÖZPAY)

Bursa, Delege (Hukuk mezunu) katıldı.

12- Asaf Bey (DORAS)

Bursa, delege (Hukuk mezunu) katıldı.

13- Abdurrahman Dursun Bey (YALVAÇ)

Çorum, delege (Öğretmen) katıldı.

14- Mehmet Tevfik Bey (ERGUN)

Çorum, Delege (Müftü) katıldı

15- Başağazâde Yusuf Bey (Başkaya)

Denizli, delege, (hukuk mezunu) katıldı.

16- Dalamanlızâde (Mehmet Şükrü Bey

Denizli, delege (hukuk mezunu) katıldı.

17- Küçükağazade Necip Ali Bey (Küçüka)

Denizli, delege (hukuk mezunu) katıldı.

18- Hakkı Behiç Bey (BAHİÇ)

Denizli, Heyet-i Temsiliye üyesi (Mülkiye mezunu) katıldı.

19- İhsan Hamit Bey (TİĞREL)

Diyarbakır, Heyet-i Temsiliye istişare üyesi (mülkiye mezunu) katıldı.

20- Şeyh Hacı Fevzi Efendi (BAKSOY)

Erzincan, Heyet-i Temsiliye üyesi (Nakşi bendi şeyhi) katıldı.

21- Hoca Raif Efendi (DİNÇ)

Erzurum, Heyet-i Temsiliye üyesi (Hukuk mezunu) katıldı.

22- Hüsrev Sami Bey (Kızıldoğan)

Eskişehir, Heyet-i Temsiliye üyesi (Askerlikten ayrılma) katıldı.

23- Bayraktarzade Hüseyin Bey (Bayraktar)

Eskişehir, delege (Tüccar) katıldı.

24- Siyahzade Halil İbrahim Bey (SİPAHİ)

Eskişehir, Delege (Tüccar-Belediye Reisi) katıldı.

25- Kara Vasıf Bey (Karakol)

Gaziantep, Heyet-i Temsiliye üyesi (Askerlikten emekli) katıldı.

26- Mazhar Müfid Bey (Kansu)

Hakkari, Heyet-i Temsiliye Üyesi (eski vali) katıldı.

27- Hikmet Bey (BORAN)

İstanbul, delege (Tıbbıyeli) katıldı.

28- İsmail Fazıl Paşa (Cebeso,)

İstanbul, delege (Emekli asker) katıldı.

29- İsmail Hami Bey (Danişmend)

İstanbul, delege (Mülkiye mezunu) katıldı.

30- Sami Zeki Bey

Kastamonu, delege (Emekli subay) katıldı.

31- Tatlı-zâde Nuri Bey

Kastamonu, delege (tüccar) katıldı.

32- Kalaçzâde Ahmet Hilmi Bey (Kalaç)

Kayseri, delege, (Mülkiye mezunu) katıldı.

33- İmamzâde Ömer Mümtaz Bey

Kayseri, delege (tüccar) katıldı.

34- Katipzade Nuh Naci Bey (Yazgan)

Kayseri, delege (Lise mezunu-tüccar) katıldı.

35- İbrahim Süreyya Bey (Yiğit)

Manisa-Saruhan, delege (Mülkiye mezunu) katıldı.

36- Macit Bey (Suner)

Manisa-Alaşehir, delege (Hakim) Şarkışlalı, katıldı.

37- Dellalzade Hacı Osman Remzi Efendi (Öğüt)

Nevşehir, delege, katıldı.

38- Halit Hami Bey (Mengi)

Niğde-Bor, delege (tüccar-belediye reisi) katıldı.

39- Ratipzade Mustafa Efendi (Soylu)

Niğde, Heyet-i Temsiliye üyesi (Öğretmen) katıldı.

40- Refet (Bele)

Samsun (Canik), Heyet-i Temsiliye üyesi (asker) katıldı.

41- Boşnakzâde Süleyman Bey (Boşanlı)

Samsun (Canik), delege (denizci) katıldı.

42- Hüseyin Rauf Bey (Orbay)

Sivas Heyet-i Temsiliye Üyesi (askerlikten ayrılma) katıldı.

43- Bekir Sami Bey (Kunduk)

Sivas, Heyet-i Temsiliye Üyesi (Mülkiye Mezunu) katıldı.

44- İzzet Bey (Eyüboğlu)

Trabzon, Heyet-i Temsiliye Üyesi (Kaymakam-mebus) hiç gelmedi.

45- Servet Bey (Orkun)

Trabzon, Heyet-i Temsiliye üyesi (Fen-Hukuk Fakültesi) hiç gelmedi.

46- Bahri (Tatlıoğlu)

Yozgat, delege (çiftçi) katıldı.

47- Çerkez Yusuf Bey

Delege, (çiftçi) katıldı.

KONGRENİN BİRİNCİ OTURUMU

(4 EYLÜL 1919 PERŞEMBE SAAT 14.00)

Mustafa Kemal Paşa aşağıdaki tarihi nutkunu sundu:

– Muhterem Efendiler:

Yurdun ve Ulusun kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler, sizleri bunca sıkıntılar ve engeller karşısında Sivas’ta topladı. Yiğitçe davranışlarınızı kutlar, hoş geldiniz demekle, mutluluğumu açıklarım.

Efendiler;

Bilinmektedir ki, ulusların insanca haklarına dayanan, söz vermeler üzerine 30 Ekim 1918’de İtilaf devletleri ile bir antlaşma yapıldı, ulusumuz, hakça bir barışa kavuşacağını umdu.

Halbuki bu antlaşma hükümleri, bütün yurdumuza ve ulusumuza karşı, kötüye kullanışlarla, baskılarla, zorlamalarla uygulanmaya başlandı. İtilaf devletlerinden yüz bulan ülkemiz Hrıstiyanları ulusumuun onuruna dokunan çılgınca davranışlara giriştiler. Batı Anadolu’da İslam’ın namusu uğruna koruması gereken kutsal yerlerine kadar sokulan Yunan zalimleri İtilaf devletlerinin hoşgörüleri üzerine canavarca kötülükler yaptılar.

Doğuda Ermeniler Kızılırmak’a kadar genişleme hazırlıklarına giriştiler, şimdiden sınırlarımıza kadar dayanıp toptan yok edip öldürme politikasını gütmeye başladılar. Karadeniz kıyılarımız da Pontos Krallığı hayalinin gerçekleştirilmesine çalışıldı; Adana, Antep, Maraş ve Konya yakınlarına kadar gelen işgalciler Antalya’ya da girdiler. Trakya’da işgal bölgesi içine alındı.

Saltanat tahtının yeri ve Halifeliğin merkezi olan İstanbul ise, Hükümdar saraylarının içine kadar eline düştü. Bütün bu haksız saldırışlara karşı İstanbul’daki hükümet, belki tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir katlanma ile sustu; her zaman için güçsüz, kararsız, dermansız kaldı. İşte bu haller ulusumuzu silkinip uyanmaya sürükledi. Artık ulusumuz pek güzel anladı ki, itilafçı devletler bu yurtta kutsal varlıklarına ve ulusal kaderine sahip çıkacak bir gücün, bir isteğin olmadığına iyice hükmetmişler ve akıllarına geleni işlemişlerdi. Bu yersiz sanı yüzündendir ki cansız bir ülke, kansız bir ulus neleri hak etmişse hepsini hiç çekinmeden uygulamaya koyuldu. Buna karşı boyun eğip teslim olmuş görünmek, tam çöküntüden başka bir sonuç vermeyecektir.

Efendiler;

Ulusumuzun sizler gibi uyanık ve şerefli kişileri, görünüşün kaygılı karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler, çünkü onlar bilirler ki, tarih bir ulusun varlığını hiçbir zaman inkar edemez, çünkü onlar kuvvetli bir iman ile inanırlar ki haksız bi görüşle yurdumuza ve ulusumaz karşı verilen hükümler, ortaya sürülen kanılar, er geç iflas edecektir.

Efendiler;

İtilaf devletlerinin haksızlıkları ile İstanbul hükümetinin güçsüzlüğü ve haksızlığı karşısında ulusumuz, varlığını belirtmek ve bu saldırılara karşı namusunu ve bağımsızlığını korumak gerektiğine hükmetmek zorunda kaldı. Bilindiği gibi doğuda geçen savaşın her türlü kaygısını çekmiş ve hele Ermenilerin vahşice zulmüne uğramış, yaslı sınır illerimiz ulusal bağımsızlığı, ulusal onuru kurtarmak amacı ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Ulusun Haklarını Savunması) gibi dernekler kurdular, doğudan ve güneyden gelecek tehlikeyi sezinleyen Diyarbakır ilimizde de Müdafaa-i Vatan (Yurt Savunması) derneği kuruldu.

Batıda Yunanlıların saldırısı göz önünde tutularak kurulmuş olan (Ulus Haklarını Savunma Derneği) Yunanlılarır’ın topraklarımıza ayak basması üzerine buraları Yunanistan’a katma düşüncesini reddetmek için ayaklandı.

Trakya’da ve Kilikya (Çukurova)’da ulusal dernekler kuruldu, kısacası doğu ve batıdan yükselen ulusun sesi Anadolu’nun en uzak köşelerinde bile yankı buldu. Böylece ulusal dernekler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek direnci ile ulusal bilincin şahlanmasından doğmuş birer eşsiz kuruluş oldular. Bu yolla yüzyıllardan beri bağımsız yaşayan ulusumuz varlığını dünyaya göstermeye başladı.

Efendiler;

Ulusça kurtuluş çaresinin ancak kendi içinde kendi gelişmesinden doğacağı kanısı gerçekleşince, belli telikeler arşısında bulunan Doğu Anadolu illeri Erz urum Kongresi’ni toplantıya çağırdı, bu sırada idi ki yapılan yazışmalar, ortaya çıkan olaylar ve kendini gösteren gerçekler karşısında bütün yurdun bir bütün halinde kurtuluşunu amaç edinen Sivas Kongresi, bugün sayın topluluğumuzun kurduğu bu genel kongre, daha 21 Haziran 1919 tarihinde kararlaştırıldı.

Efendiler;

Burada büyük bir üzüntü ile yüce topluluğunuza bildirmek zorundayım ki ülkenin ve ulusun kutsal varlıklarını korumakta güçsüzlükten, miskinlikten başka bir şey göstermemiş olan İstanbul hükümeti, ulusu hep yenilmiş, bitmiş göstermek gibi düşmanlarımızın çıkarına işleyen aykırı davranışlarda ancak gücünü gösterebildi. Bu hal ulusal tarihimizde elbette İstanbul hükümeti hesabına lekeli bir sahifedir.

Teşekkür olunur ki, efendiler, ulus ve ulusal gücün tam dayanağı olan şerefli ordumuz o hükümeti uyarmakla bir çok büyük zarar da önlenmiş oldu, yine de bu halin ulusal davranışta bir çok gecikmelere ve duraklamalara sebep olduğu unutulamaz.

Hatırlarda olacak ki, Sivas Genel Kongresi’ni şereflendirmeleri için 22 Haziran’da yapılan çağrıda, Erzurum Kongresi’nden söz açılarak orada 10 Temmuz’da toplanılacağı belirtilmişti. Batı Anadolu delegelerinin o zamana kadar Sivas’a ulaşabilecekleri sanılıyordu. Böylece Erzurum Kongresi üyelerinin de Sivas’taki toplantıya katılabilecekleri düşünülmüştü, halbuki Sivas’ta toplantı ancak bugün gerçekleşebildi, aradan bir aydan çok zaman geçti, bu uzun süre içinde Erz urum Kongresi Delegelerini bekletip durmaktan ise, herkesin kavrayıp katıldığı amaçlar ve esaslar üzerinde konuşulup kararlara varılması uygun düştü ve sonradan delegelerin seçildikleri yerlere dönüp alınan kararları uygulamaya girişmeleri yeğ görüldü. Erzurum Kongresi ve dolayısıyla Doğu Anadolu adına Sivas Kongresi’ne katılmak üzere (Heyet-i temsiliye) diye yetkili bir toplulukta seçilip görevlendirildi.

Erzurum Kongresi’nin bildirisinden ve tüzüğünden başka gizli kalmış hiçbir karar yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris gezintisinden sonra yayınladığı, Anadolu’da karışıklık olduğunu bildiren genelgesi büyük üzüntü ve tiksinti ile okunmuş, gerçeğe uymayan ülkenin ve ulusun çıkarlarına zarar veren bu bilgisizce bildirinin hemen tezkibi kendisinden şiddetle istenmiştir. İstenen bir şey de milletvekilleri seçiminin çabuklaştırılmasıdır. Erzurum Kongresi yalnız Doğu Anadolu delegelerinden kurulu olduğu için yetkisini bu çevre içinde sıkışmış görmekle yetinmiştir. Ancak Batı Anadolu ve Rumeli delegelerinin katılması ile verilebilecek yetki ve tüm bir yetkinin kullanılmasını sizin sayın topluluğunuzun gerçekleşmesi koşuluna bağlı gördü, bu yüzdendir ki Doğu Anadolu’da ulusal derneklerin birleşmesinden doğan topluluğa ad koyarken “Doğu Anadolu” deyimi kullanılmıştır. Durup dururken Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ya da Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adlarını kullanmak ve bütün Ulusun hakları adına kendi kendini yetkili görmek doğru olamazdı, böyle yapılsa idi İstanbul’da olduğu gibi 5-10 kişinin bir araya gelerek bütün ulusun yetkili vekilleriymiş gibi asıl yetki sahibi ulusla ilgisiz davranışları bir bakıma tekrarlanmış olurdu.

Bununla birlikte efendiler, Erzurum Kongresi bütün ülkenin ve ulusun birleşip anlaşması uğruna, Doğu Anadolu illerinin başka illerimizle her zaman işbirliğine hazır olduğunu belirtmeyi kararlarının başında saymıştır. Elbette yüce varlığınızla kurulmuş bulunan bu Sivas Kongresi, yurdumuzun ve ulusumuzun bölünmez bir bütün olduğunu gerektiği gibi ortaya koyup ispatlayan kararları alacak, esasları koyacaktır.

Efendiler;

Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen ulusal dilekler karşısında İstanbul Hükümeti’nin daha ilk günden baştan savma davranışları, sorunları Anayasaya aykırı inatçı direnişleri son günlerde ulusal akımın etkisi ile çok gevşemiş, durumdadır. Seçimler için emir de verildiğini biliyorsunuz, bunun gerçekleşmesi, Tanrı’nın izni ile sizin davranışlarınız ve direnişleriniz ile sağlanacaktır. Ancak, seçim başlayıp bitmeden önce, bir ya da birkaç yabancı mimleketin mandasını kabullenmek gibi doğrudan doğruya yaşayışımız ve bağımsızlığımız la ilgili bir olup bittiye gidilmek söz konusudur.

Ulusal Meclis’in daha toplanmamış olduğu bir sırada yabancıların kuşatıp sıkıştırdığı, bağımsızlığını yitirmiş İstanbul Hükümeti’nin tek başına uygunsuz bir karar alması ya da ulusal dileklere uymayan yabancı önerileri hoş görüp kabullenmesini hesaba katarak Erzurum ve S ivas Kongreleri’nin birbiri ardı sıra birbirinden daha yetkili, toplanmış olması herhalde iyiliğin ve esenliğin muştusuur. Sözlerime son verirken, yurdun ve ulusun kurtuluş ve yükseliş amacına bağlı olan topluluğumuzun hayırlı ve başarıya ulaşmasını Yüce Tanrı’dan dilerim.

KONGRENİN İKİNİC OTURUMU

(5 EYLÜL 1919 SAAT 14.30)

Hazırlanan yemin metni üzerindeki tartışmalardan sonra delegeler yemin etti.

“Vatan ve ulusun mutluluğundan başka hiçbir kişisel amaç gütmeyeceğime, İttihat ve Terakki Cemiyetinin canlandırılmasına çalışmayacağıma, herhangi bir siyasi partinin siyasi emellerine yardımcı olmayacağıma vallahi billahi…”

diyerek birer birer and içtiler.

Yeminden sonra Kurban Bayramı dolayısıyla biri padişaha diğeri millete yayınlanmak üzere iki beyannamenin yayınlanmasına karar verildi.

Padişaha bir telgrafla gönderilen beyannamede özetle şöyle deniliyordu: “Tarihimizin kaydettiği en büyük faciadan sonra kabul ettiğimiz Mondros Mütakeresini, her türlü iç ve dış saldırılarla işlemez hale getirilmişti. Bu hale karşı hareketsiz kalan devlet milletin halarını ve ayaklar altına aldırtan, anayasadaki açıklığa rağmen senato ve millet meclisini hâlâ toplayamamış bir iradeyi gören bu millet meşru haklarına dayanarak ve hiçbir parti, hırs ve özel görüşüne uymadan vatanın çökmesine engel olacak son tedbiri almak üzere Sivas Kongresi’ni açmıştır.”

Millete yayınlanan beyannamede;

“Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Genel Kongresi’nin 4 Eylül’de Sivas’ta yapılan toplantısında durumun bütün köylere kadar duyurulmasın gerektiği alınacak kongre kararlarının da ayrıca bildirileceği…” belirtilmekteydi.

6 Eylül 1919 Cumartesi günü Kurban Bayramı’nın 1. Günü olduğu için toplantı yapılmadı.

KONGRENİN ÜÇÜNCÜ OTURUMU

(7 EYLÜL 1919 PAZAR SAAT 14.30)

Sivas Kongresi’nin vatana ve millete hayırlı olmasını dileyen telgrafların okunmasından sonra asıl konuya gelindi.

Birkaç delege tarafından; durumun ağırlığından söz eden ve çok acele kararlar almayı gerektiren konular hakkında önergeler verildi.

Bu oturumda; Erzurum Kongresi Tüzüğü görüşülerek sonuca bağlandı. Tüzükte yapılan değişiklikler önem sırasına göre şunlardır:

  1. Derneğin adı “Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” idi. “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” oldu.

2- “Temsilciler Kurulu, Doğu Anadolu’nun bütününü temsil eder.” söze yerine “Temsilciler Kurulu, yurdun bütününü temsil eder” dendi. Üyeler arasına altı kişi daha katıldı.

3- “Nasıl olursa olsun yurdumuza girmenin ve işlerimize karışmanın ve özellikle Rumluk ve Ermenilik Örgütleri kurma amacını güden davranışların durdurulması için el birliğiyle savunma ve direnme ilkesi kabul edilmiştir.” denildi.

4- “Osmanlı illerini bırakmak ve buralarla ilgilenmek zorunda kaldığı anlaşılırsa, yönetim, siyasal, askerlik bakımından nasıl davranılacağının belirlenmesi ve saptanması” yani geçici idare kurma işi.

Sivas Kongresi’nde “Doğu İlleri” yerine, “Yurdumuzun herhangi bir parçasını bırakmak ve orası ile ilgilenmek…” biçiminde değiştirildi.

KONGRENİN DÖRDÜNCÜ OTURUMU

(8 EYLÜL 1919 PAZARTESİ SAAT 14.30)

Bu oturumda  İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami ve İsmail Hakkı Beyler tarafından kongreye bir muhtıra verildi. Konusu Amerikan Mandası’dır. Bu konu Sivas Kongresi’ni bir hayli uğraştırdığı gibi Kurtuluş Savaşı’nın ve Atatürk’ün Çağdaş Türkiye’yi projesi yaratma açısından da son derece önemlidir.

Kongre’de manda’yı savunanların temel görüşleri genellikle şu noktada toplanıyordu. “Biz savaşlardan çıkmış yorgun, parasız, ordusuz, güçsüz bir devletiz. Tek başımıza güçlü İtilaf devletlerine karşı koyamayabiliriz. Bu yüzdenm güçlü bir devletin himayesine girmek gerekir.”

Mustafa Kemal bu tartışmalar sırasında çok heyecanlanmıştır. Yakın arkadaşlarının bile o günlerde gerçek durumu kavrayabilmekten çok uzak olduklarını görerek üzüldü. Heyecanlı bir sesle; “Arkadaşlar, bu mücadele “bir var olma, yok olma savaşıdır.” Bu yüzden başaramamak diye bir şey söz konusu olamaz. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz, parolamız tektir ve değişmez: “Ya İstiklal Ya Ölüm…”

Bu yoğun tartışmalardan sonra muhtıra sahipleri hiç verilmemiş gibi (Ke-enlem yekü) diyerek muhtırayı geri çekmişlerdir.

Manda tartışmalarıyla ile ilgili çekici bir anıda şöyledir Amerikan mandasının görüşüleceği günün bir öncesi akşamı; Kongre binasında heyecanlı ve gergin bir havanın estiği hissediliyordu. Amerikan güdümünden yana olanların başarı kazandıkları sanılıyordu. Kongrenin toplandığı binanın yatakhanesinde kalmakta olan Anadolu delegelerinin çoğunun gözüne uyku girmiyordu. Atatürk’ün yattığı odada ışık görenler kapıyı vurarak içeri girmişler yanında toplanmışlardı. Denizli delegesi Necip Ali ve Yusuf Başkaya, Erzincan delegesi Osman ve Nuri Beyler, Erzincan delegesi Şeyh Fevzi ve kongrenin en genç üyesi tıp öğrencisi Hikmet (BORAN) Amerikan mandasına karşı görüşteydiler. Atatürk üzüntü içinde olduğunu gizlemiyordu ve aşağıdaki konuşmayı yaptı:

“İstanbul’dan gelen arkadaşlar, Amerikan güdümü konusunda nasılda direniyorlar… Bunun ulusal bağımsızlığımızı yok etmeyeceğine inanıp kongre üyelerini nasılda ikna etmeye çalışıyorlar. İstanbul’da ve burada onları temsil edenler umutsuz yürekliliklerini ve umutlarını kaybetmiş olmalarının verdiği üzüntü ile hasta ruhu gibi davranıyorlar. Bunun başka açıklamasının olacağını sanmıyorum.

Bir ulusun bağımsızlığını aramasından ve bu uğurda gerekiyorsa son damla kanını akıtmasından daha doğal ne olabilir?

Şerefsiz, bağımlı ve tutsak bir ulusun çocukları olarak yaşamak yerine efendice ve kahramanca ölmek kuşkusuz herşeyden üstün tutulur. Bunu, anlamamak ne garip bir mantıktır.”

Tıp Fakültesi öğrencisi Hikmet genç yaşının ateşliğini yaşıyor, Mustafa Kemal konuşurken kendini zor tutuyordu. Bir ara coşkun bir sesle;

“Paşam, paşam… delegesi bulunduğum tıbbiye, bağımsızlık davamızı başarmak ve yaptığınız çalışmalara katılmak için beni gönderdi. Amerikan güdümünü kabul edemem. Kongrede bu yolda karar verilse bile, bunlar kim olursa olsunlar, bütün gücümüzle karşı çıkarız.

Paşam! Tutalım ki Amerikan güdümü düşüncesini sizde onayladınız. Size de karşı geliriz. Sizi kurtarıcı değil batırıcı sayarız” diyerek sözlerini tamamladı.

Orada bulunanlar ve Mustafa Kemal çok duygulanmışlardı. Mustafa Kemal orada bulunanlara ve Hikmet (Boran)’a hitaben heyecanlı bir sesle şu konuşmayı yaptı;

“Aradaşlar gençliğe bakın… Türk ulusunun taşıdığı kanın soylu belgesine bakın…

Çocuğum! Kaygılanma. Gençliğimizle övünüyor ve ona güveniyorum. Parolamız ya bağımsızlık, ya ölümdür!”

KONGRENİN BEŞİNCİ OTURUMU

(9 EYLÜL 1919 SALI SAAT 14.30)

Karargahı Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya çekilen telgrafta, Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Başkomutanlığı’na getirildiği 9 Eylül 1919 ve 24 sayılı telgrafla bildirilmiştir. Ayrıca, bir heyet oluşturularak Meclis-i Mebusan’ın bir an önce açılması, Damat Ferit Hükümeti yerine yurtsever bir başbakanın atanması için bir beyanname hazırlanması konusu görüşülmüştür.

Bu oturum; Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın Milli Mücadele’yi anlamadığı, Sivas Kongresi’ne katılanları itihatçılıkla suçlayıp milletin haklarını savunmayarak milli kuvvetlere cephe aldığı, barış görüşmelerinde Türk İstiklal ve hürriyetini koruyamadığı, düşmanla iş birliği yaptığı, bütün bu hainlikleriyle hâlâ hükümet ettiği belirtilmiş, Damat Ferit Paşa’nın hükümetten çekilerek derhal yerine yurtsever bir başbakanın tayin edilmesi için çalışmalarına karar verilmiştir. Ayrıca Malatya bölgesinde Türk Milleti zararına bölücü ve yıkıcı faaliyetlerde bulunan İngiliz Binbaşı Mr. Nowill’in çalışmalarına karşı alınacak tedbirler görüşülmüştür.

KONGRENİN YEDİNCİ OTURUMU

(10 EYLÜL 1919 ÇARŞAMBA SAAT 14.30)

Bu oturumda kongrenin mali ihtiyaçları üzerinde durulmuş, delegeler yardımda bulunmayı kabul etmişlerdir. Ayrıca, İrade-i Milliye adında ve haftada iki kez yayınlanacak bir gazetenin çıkarılması kararlaştırılmıştır.

SEKİZİNCİ ve GENEL OTURUM

(11 EYLÜL 1919 PERŞEMBE SAAT 10.00)

Kongre toplantı sonunda, çeşitli isimlerdeki cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirilmesini bir bildiri ile millete açıkladı. Aynı gün Sivas Valiliği’ne de durum bildirilerek cemiyetin genel merkezinin şimdilik Sivas’ta bulunacağı ve Kongre’nin 12 Eylül 1919’da yapacağı açık oturumdan sonra dağılacağı duyuruldu. Her türlü işgal ve müdahaleye karşı müdafaa ve mukavemet kararları alındı.

Kongre Heyeti Temsiliye’sine 6 yeni üye daha seçildi. Kongre, 11 Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti’ne duyduğu güvensizliği padişaha bildirmek ve milli amaçlara hizmet edecek bir hükümet kurulmadıkça İstanbul ile her türlü ilişkilerini kesmek ararını almıştır. Bunun padişaha duyurulması amacıyla Kongre Heyeti’nin tanıdığı süreler tamamlanıp müracaatlar cevapsız kalınca; 12 Eylül sabahından itibaren İstanbul ile bütün haberleşmenin kesilerek Heyet-i Temsiliye ile muhaberede bulunulması kararı alınmış ve durum bütün merkezlere duyurulmuştur.

“Bütün milletçe bilinmekte olan iç ve dış tehlikelerin yarattığı milli uyanıştan doğan kongremiz aşağıdaki kararları almıştır:

1- Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında yapılan mütarekenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihimizdeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktası ezici İslam çoğunluğu ile meskûn bulunan Osmanlı ülkesinin bölgeleri, birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılması olanak dışı olan ve hiçbir nedenle bölünmez bir bütün oluşturur.

Bu ülkede yaşayan bütün İslam unsurları birbirlerine karşı saygı ve fedakarlık duyguları besleyen soy ve toplum hakları ile çevre koşullarını anlayışla karşılayan öz kardeştirler.

2- Osmanlı toplumunun bütünlüğü milli bağımsızlığımızın sağlanması yüce Hilafet ve Saltanat makamının dokunmazlığı için Kuva-i Milliyeyi etmen ve milli iradeyi egemen kılmak kesin ve temel ilkedir.

3- Osmanlı ülkesinin herhangi bir bölümüne yönelecek el atma ve işgale, özellikle yurdumuzda bağımsız birer Rumluk ve Ermenilik kurulması amacını güden davranışlara karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki milli savaşlarda olduğu gibi hep birlikte savunma ve direnme ilkesi meşru kabul edilmiştir.

4- Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün müslüman olmayan azınlıkların her türlü hak ve eşitlikleri korunmuş oluğundan, bunlara siyasi egemenlik ve toplum dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilmesi kabul edilmeyecektir.

5- Osmanlı hükümeti, bir dış baskı karşısında ülkemizin herhangi bir kesimini terk ve ihmal etmek zorunluluğunda kaldıığ takdirde, Hilafet ve Saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığı ve bütünlüğünü garanti eden her türmlü tedbir ve kararlar alınmıştır.

6- İtilaf devletlerince mütarekenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp büyük İslam çoğunluğu meskûn olan, kültür ve uygarlık üstünlüğü de müslümanlara ait bulunan ülke bütünlüğümüz bölünmesi düşüncesinden tamamen vazgeçilerek bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza saygı gösterilmesine ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesi, böylece hak ve adalete dayanan bir karar almasını bekleriz.

7- Ulusumuzun insancıl ve çağdaş amaçların yüceliğine inanır; teknik, ekonomik ve endüstriyel durum ve ihtiyaçlarımızı da takdir eder. Bu nedenle devlet ve ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğü korunmak koşulu ile altıncı maddede açıklanan sınırlar içinde, ulusculuk ilkelerine saygılı ve ülkemize karşı yayılma emeli beslemeyen herhangi devletin teknik, ekonomik ve endüstriyel yardımını memnunlukla karşılarız. Bu insancıl ve haklı koşulları taşıyan bir barışın da en kısa zamanda gerçekleşmesi dünya ve insanlığın huzuru adına, en başta gelen milli emelimizdir.

8- Milletlerin kendi alın yazılarını kendilerinin yazdığı bu tarihi çağda, merkezi hükümetimizin de ulusal güce bağlı olması zorunludur. Çünkü, ulusal güce dayanmayan bir hükümetin indi ve kişisel kararlarına milletçe itaat edilemeyeceğinden başka, kararların dışta da geçerli olmadığı ve şimdiye kadar görülen eylem ve sonuçları ile kanıtlanmıştır. Bu nedenle milletin içinde bulunduğu kaygı ve sıkıntılarından kurtulmak çarelerine başvurmasına gerek kalmadan, merkezi hükümetin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplaması, böylece vatan ve milletin yazgısı hakkında alacağı bütün kararları Milli Meclis’in denetimine sunması.

9- Yurdumuzun ve milletimizin karşılaştığı zulüm ve elemelere tamamen ve aynı ülkü ve amaçla milli vicdandan doğan vatani ve milli derneklerin birleşmesinden oluşan genel kitleye bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” adı verilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından bütünü ile arınmış ve aklanmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetin tabii üyelerindendir.

10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas şehrinde toplanan Genel Kongresi tarafından kutsal amaçları izlemek ve bütün örgütü yönetmek için bir “Temsil Heyeti” seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün ulusal örgüt birleştirilmiş ve güçlendirilmiştir.

12 Eylül 1919 Cuma günü bütün Sivas halkı kongre salonuna davet edilerek bir açık oturum yapıldı. Bu açık oturum büyük tezahürata vesile oldu. Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyeleri halk tarafından tebrik edildi. Böylece Sivas Heyet-i Temsiliye de denilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi 16 kişi olarak aşağıdaki kimselerden teşekkül etti.

ERZURUM KONGRESİNDE SEÇİLMİŞ OLANLAR

1- Mustafa Kemal Paşa (3. Ordu Komutanı iken askerlikten ayrıldı)

2- Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten ayrılma)

3- Hoca Raif Efendi (Erzurum eski Mebusu)

4- İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)

5- Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)

6- Sadullah Efendi (Bitlis eski mebusu)

7- Hacı Fevzi Efendi (Erzincan Nakş-i Bendi Şeyhi)

8- Bekir Sami Bey (Beyrut eski valisi)

9- Hacı Musa Efendi (Mutki’de Aşiret Reisi)

Heyet-i Temsiliyece seçilmiş Olanlar:

10- Refet Bey (3. Kolordu Komutanı iken askerlikten ayrılma).

SİVAS KONGRESİNDE SEÇİLENLER:

11- Kara Vasıf Bey (Gaziantep Delegesi, Kurmay Albaylıktan emekli)

12- Mazhar Müfid Bey (Hakkari delegesi, Eski mutasarrıf)

13- Ömer Mümtaz Bey (Adana eski mebusu)

14- Hüsrev Sami Bey (Eskişehir Delegesi, Askerlikten ayrılma)

15- Hakkı Behiç Bey (Denizli delegesi, Eski Mutasarrıf)

16- Ratıp Zâde Mustafa Bey (Niğde Delegesi)

Mustafa Kemal Paşa bir dilekçe ile Sivas valiliğine başvurarak Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Cemiyeti’nin kurulduğunu bildirdi. 12 Eylül 1919 Cuma günü sabaha karşı saat 05.00’te “Umumi Kongre” imzası ile kolordu kumandanlarına tebligatta bulunuldu ve padişahla doğrudan doğruya haberleşme imkanı arama çabalarına girişildi. Bütün Valiler ve kumandanlara İstanbul’la haberleşmelerinin kesildiği bildirildi. Yabancı Devlet elçilerine de Heyet-i Temsiliye adına bir muhtıra gönderildi.

Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi’nin seçtiği Heyet-i Temsiliyeyi bütün Anadolu için hükümet mercii durumuna soktu sert kararlar aldı. Bu arada Sivas’ta bu sözü duyuracak bir gazeteye ihtiyaç duyuldu ve “İrade-i Milliye” gazetesi ilk baskısını 14 Eylül 1919 günü yaptı. Gazete Sivas’ta 3 sene müddetle basılmıştır.

Artık ok yaydan çıkmıştır. Sivas PTT Merkezine yerleşen Gazi Mustafa Kemal Paşa her tarafa direktifler vermekte ve Padişah Hükümeti ile şiddetli bir çatışmaya girişmektedir.

Bunun neticesi olarak Ankara Valisi Muhittin Paşa tevkif edilerek İstanbul’a gönderilmiş, Elazığ Valisi, Malatya ve devrin mutasarrıfları kaçmaya mecbur bırakılmış, Trabzon Valisi Galip Bey Erzurum’a gönderilmiştir. Albay Refet Bey’in Sivas’tan Konya üzerine gönderilmesi ile Konya Valisi Cemal Bey İstanbul’a kaçmış, bu arada Mustafa Kemal Paşa Günay Anadolu’nun savunulmasına ve teşkilatlanmasına da el atmış, bütün bu olaylardan sonra İstanbul’daki Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etmiş, yeni kabine kurulması Ali Rıza Paşa’ya verilmiş, yeni hükümetle anlaşmak üzere Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Amasya’ya göndermiştir. Heyet-i Temsiliye adına da Mustafa Kemal Paşa 18 Ekim 1919’da Amasya’ya gitmiş üç gün süren toplantı sonunda (20-22 Ekim 1919).

Amasya’da anlaşma imzalanmış böylece Sivas kendiliğinden Milli Mücadele çabalarının merkez şehri, Heyet-i Temsiliye de haberleşmelerin mercii olmuş, Mustafa Kemal Paşa milli birliğin ve milli mücadelenin tek yöneticisi durumuna girmiştir. Memlekette yer yer milletvekilleri seçiliyordu. Mustafa Kemal Paşa’da Erzurum Milletvekili seçilmişti.

16 Kasım 1919’da Sivas’ta komutanlar Heyet-i Temsiliye üyeleri ve bulunmaları faydalı kabul edilen kimseler Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında toplanarak halkın yurt savunması için nasıl silahlandırılıp örgütleneceği tesbit edildi. İlgililere bilgiler verildi. Bunlardan sonra Heyet-i Temsiliye Sivas’tan ayrılmaya karar verdi. Bunun sebepleri vardı. Sivas İstanbul arası uzaktı, İstanbul’dan yazılan uzun telgrafları önce Ankara alıyor, özetleyerek Sivas’a gönderiyordu. Araya aracı sokmadan İstanbul ve Batı Anadolu ile haberleşmek imkanı yoktu. Heyet-i Temsiliyenin elinde uzun yollara dayanabilecek ancak üç otomobil vardı, benzin yok denecek kadar kıttı, demir yolu Sivas’a kadar gelmiyordu ve yol kış çok şiddetli idi. Bu durumda Heyet-i Temsiliyenin Sivas’tan ayrılması artık bir zaruret olmuştu. Sivas aylardan beri yaşadığı heyecan dolu bir varlıktan ayrılmanın kederi ile çok üzgündü, bunu (İrade-i Milliye) gazetesinin imtiyaz sahibi Selahattin Ulusalerk şöyle anlatmaktadır:

“1919 yılı Aralık sonlarının karlı, soğuk günleri Mustafa Kemal Paşa Sivas’tan Ankara’ya gidiyordu, bütün Sivas adeta yas içinde, o büyük kahramanı kolları arasından bırakmak istemiyordu.

Muvakkat olarak Ankara’ya gittiklerini, Ankara’nın İstanbul’a ve İzmir cephesine yakınlığından Milli Mücadele için faydalanmak zarureti olduğunu söylüyorlar, iç ve dış düşmanların kökünü kazıdıktan sonra, yine Sivas’a döneceklerini vaadediyorlar, bu söz ayrılık acısına bir teselli tesiri yapıyordu.

Gidecekleri haberi katileşti, günü belli oldu. Herkes uğurlama hazırlıkları yapıyor, vasıta tedarik ediliyordu. Sivas’a üç saat mesafedeki bir yere gidilecek, oradan uğurlar olsun denilecekti.”

Sivas Kongresi öncesi ve sonrası Mustafa Kemal ve arkadaşlarına çok kolaylıklar gösteren Sivas Valisi Reşit Paşa anılarında şöyle diyordu:

“Mustafa Kemal Paşa ve Temsiliye ile İstanbul arasında cereyan eden görüşmeler sonucunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanması, Heyet-i Temsiliye’nin ise Anadolu’da kalması kararlaştırıldı, bir müddet sonra da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sivas’a oranla daha merkezi olan ve İstanbul’a daha yakın bulunan Ankara’ya hareket ettiler. İl sınırından geçerken beni de şu telgrafla ödüllendirdiler.

“Vilayetimiz sınırını geçerken Sivas’ta bizlere gösterdiğiniz konukseverliğe ve değerli yardımlarınıza bir kere daha teşekkür etmeyi bir görev sayar, cümleten hürmetlerimizi sunarız.”

Böylece yeni Türkiye’nin kuruluşu ve kurtuluşu için 2 Eylül 1919’da geldiği Sivas’tan, 18 Aralık 1919 tarihinde ayrılıyordu. Sivas’ın kurtuluş savaşında çok önemli bir yeri olmuş, doğuda başlayan, Sivas ve Ankara’da gelişen, İzmir’de zaferl sonuçlanan Milli Mücadelenin doğudan batıya gelişen bir halkasını teşkil etmiştir.

Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarının ve genel olarak milli hakimiyete dayanan, kayıtsız ve şartsız yeni bir Türk Devleti kurma kararının vatan sathına yayılmasıdır. Bu kongre sonunda Milli Mücadele daha fazla filizlenmiş ve güçlenmiş, milli dikkat İstanbul’dan çok Sivas’a yönelmiş, Dünya Sivas’la temas zaruretini duymuş, İstanbul Hükümeti Anadolu’dan gelen milli sesi tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Bu nitelikleri ile Sivas Kongresi, Büyük Atatürk’ün de ifade buyurdukları gibi, Cumhuriyet’in temelini teşkil eder. Bu temelde Sivaslılar’ın da şeref payı büyüktür. Bu özelliği ile Sivas Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir 4 Eylül kendi olarak geçmiştir. Bu özelliği ile anılmalıdır. Sivas’a başka adlar ve yakıştırmalar yakışmaz.

 

YORUM YAP