“Ey benim candan ve gönülden, kalbimin köşesinden, gül yağı şişesinden, günlük neşesinden derken, halden hatırdan beş-on satırdan… Yazması benden, okuması senden, dinlemesi arkadaşlardan.”
Teknoloji, siber uzay sistemleri, modern iletişim araç gereçleri güzel ve gerekli ama, sosyal hayatımızdan alıp götürdükleri bizi nostalji hurdalığına çevirdi. Kartlarla bayramlarımızı, yeni yılı kutlama geleneğini unutuverdik. Postacıdan mektup bekleyişlerimiz, şarkılara, türkülere konu olurdu. Çocukken kart ve gelen zarflardan söktüğümüz pullarla koleksiyonlar yapardık.
“Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır / Bugün posta günü canım sıkılır.” mısraları ile başlıyor bir Elazığ türküsü. Kuşkusuz mektubun asker ocağında anlamı ve kıymeti çok… Asker yolu bekleyenler için de öyle. Bir şiir gibidir, bir türkü gibi asker mektupları.
Yer yer mübalağalı gibi gelen duygular, askerin veya asker yolu bekleyenlerin iç dünyasının, kültür yapısının, iyi niyetinin, gurbetin ve hasretin verdiği coşkunluğun bir yansıması diyebilirim.
İşte askerimizin arkadaşına yazdığı mektup ve gönderdiği fotoğrafın arkasına yazdıkları:
“Yüksek bir Türk gencine takdimdir.
Ey benim candan ve gönülden, kalbimin köşesinden, gül yağı şişesinden, günlük neşesinden derken, halden hatırdan beş-on satırdan… Yazması benden, okuması senden, dinlemesi arkadaşlardan.
Yeni açmış güller gibi, şeker yemiş diller gibi, kız oğlana mendil sallar gibi, seni beni, gemideki yelkeni, kayıktaki dümeni, taksideki freni, sılada hasretlik çekeni, sizi-bizi, ördeği-kazı, tarladaki karpuzu, gökteki yıldızı, sıladaki bekâr kızı yaratan yüce Mevla’dan iyilikte olmanı dilerim. Hal ve hatırını sorarım. Ellerinden sıkar, müsaadenle bir de senin gözlerinden öperim.
… Arkadaşım, atmış olduğun kendin kadar kıymetli mektubunu aldım. Derecesiz memnun oldum.
Bende seni memnun edebilmek için çirkin yazılarımla düzgün satırlar karalıyorum.
Arkadaşın Hamdi’den sual etmek istersen; ön ve son kelimesine kadar hamdolsun sıhhatim yerindedir. Bir kederim varsa o da sizler gibi arkadaşlardan ayrılışım.
Arkadaşım biz de sizin gibi arazideyiz. Çadırda yatıyoruz. Bir ay filan oluyor. Yalnız bizim olduğumuz yerde sivrisinek çok. Başka yaramazlık yok.
Arkadaşım daha ne yazayım. Huzurunuzdan istemeyerek ayrılırken üzerime farz olan Tanrı selamlarımı tekrardan sunarım. Kestane kebap- acele cevap… Haydi mektubum uğurlar olsun. Dağlar taşlar yolun olsun.
Geçtiğin köprüler ve yollar uzun olsun. Şu mektubumu vermeyenin iki gözü kör olsun.
SON. Yazan: Kıymetsiz arkadaşın Hamdi.”
FOTOĞRAF ARKALARI
Askerin gönderdiği fotoğrafın arkasında da şu satırlar yer almakta:
“Gönül gezmek ister,
Hasretlik sevgiyi besler
Beni soran olursa,
Çıkar resmimi göster.
Dağda ceylan gezer mi?
Tozu toprağı ezer mi?
Bak sen garip resmime,
Bacanağına benzer mi?”
Biraz önce belirttiğim gibi, mektup bir haberleşme aracı. Manilerimiz de bu araç içinde sevgililer ve uzaktaki kişiler arasında duygu ve haber alış verişinde görev yapıyor.
Er mektuplarında sık sık manilere rastlanmakta. Bir demet sunmak istiyorum:
Mektup yazdım okuna
Vara yare dokuna
Yar Mevla’yı seversen
Gül yerine kokula.
Mektubunu tez yolla
Sinemi de ez yolla.,
Derdinden ölüyorum
Bir hayırlı söz yolla.
Mektup yazdım acele,
Al eline hecele,
Mektup vekilim olsun
Al koynuna gecele.
Dağlarda kar kalmadı
Yürekte fer kalmadı
Daha çok yazacaktım
Mektupta yer kalmadı.
Bahçenin kestanesi
Devletin hastanesi
Eğlendirme mektubu
Domaniç Postanesi
Mektup yazdım köşeli
İçinde gül döşeli
Hesap ettim üç aydır
Yardan ayrı düşeli.
Mektup saldım karadan
Dağlar kalksın aradan
İnşallah kavuşturur
Seni bana yaratan.
Ocak başında minder
Altın üstünde dönder
İki gözüm sevdiğim
Mektubunu tez gönder.
Gurbete düşmeyen mektubun anlamını bilir mi? Bana göre bilmezdi. Nedenini daha sonra yazayım.