Aradan 23 yıl geçmiş. İlk delikanlılık çağımızda yıllar geçmek bilmezdi. Bir an önce okullar, askerlik bitsin. En önemlisi aşk, vuslata erişsin, isterdik. Şimdi ise yılların ardına turbo motor takılmış, jet gibi gelip geçiyor. Türk Sanat Müziği’nin ünlü yorumcusu, besteci ve ses sanatçısı Yıldırım Gürses’i severdim. Meslek büyüklerimden rahmetli Doğan Can’ın matbaasında karşılaşırdık. Benim kalp sorunlarım başlamıştı. Uzun uzun bana tavsiyelerde bulunurdu. Bilemezdim ki, onun da kalp sorunu var veya olacaktı. Çünkü, 18 Kasım 2000’de kalp yetmezliğinden öldü.
Yıldırım Gürses Türk sanat musikisinde birçok yenilikleri başlatan sanatçı olmuştu. 1965 yılında Hürriyet Gazetesi’nin Altın Mikrofon Yarışması’na sözü, müziği kendisine ait “Gençliğe Veda” isimli eseri ile 20 kişiye yakın Türk ve batı müziğinden oluşan orkestrası eşliğinde katılarak birinciliği kazandı ve böylece Türk Sanat müziğinde çok sesliliğe geçiş dönemini başlatmıştı.
Sanatçı popüler müziğin en önemli isimlerinden biri haline geldi. “Son Mektup”, “Mazideki Aşk”, “Bir Kırık Kalp”, “Bir Garip Yolcu”, “Sonbahar Rüzgârları” parçaları ile başarı yakaladı.
80’lerin başında Ajda Pekkan ile birlikte “Affetmem Asla Seni” ile yeni bir hamle yaptı. Aynı albümde yer alan “Dertliyim Arkadaş” ve sonra çıkan “Eller Eller” ile “Gül Dudaklım” sanatçının ses getiren şarkıları oldu. Sanatçının diğer önemli şarkılarından bazıları şunlardı: Mevsimler Yas Tutup Çöller Ağlasın, Liseli Kız, Çal Kanunum Çal, Mazideki Aşk. Aynı zamanda Arif Nihat Asya’nın Fetih Marşı isimli şiirinin sanatçı tarafından yapılan yorumu çok beğenilmişti. Yıldırım Gürses’in önemli bestelerinden biri “İçime hep hüzün doluyor” sözleriyle başlayan Rast makamındaki şarkısıdır.
Bir iki sezon “Bir şiirin, bir şarkının, bir türkünün hikâyesi” programını yapıyordum. Onlardan birinde Kemalettin Kamunun şiiri ve bu şiirden yapılan Yıldırım Gürses’in şarkısının hikâyesini anlatmıştım.
Her birimiz ana baba kucağından ayrı kalmanın hüznünü yaşadık. Gurbet duyguları bir mıh gibi yüreğimize işledi. Kemalettin Kamu’nun şiirleriydi anlatamadığımız duyguların yansıması:
“Gurbet o kadar acı / Ki, ne varsa içimde / Hepsi bana yabancı / Hepsi başka biçimde // Eriyorum gitgide / Elveda her ümide! / Gurbet benliğimi de / Bitirdi bir biçimde // Ne arzum ne emelim / Yaralanmış bir El’im / Ben gurbette değilim / Gurbet benim içimde”
Gün geldi Yıldırım Gürses’in Uşşak bestesi hanginizi duygulandırmadı? İşte bizim ruh dünyamız: Biz gurbette değiliz ama, gurbet bizim içimizde…
Bu şiir, bir tek kelimeyle insanın hayatını, her şeyini kaybettiğini ve gurbetin içinde olduğunu, her geçen dakika insanı zaman dilimi içinde alıp götürdüğünü, anlatıyor.
Şiir diyor ki ben gurbette değilim gurbet benim içimde. Bu şiiri beğenenlerden biri de Yıldırım Gürses’ti
Yıldırım Gürses bu bestelemeyi çok istemiş. Ama bir türlü cesaret edememiş. İki yıl cebinde taşımış. Ama bir türlü besteleyememiş.
Günlerden bir gün Anadolu turnesine çıkmış. Hakkâri konseri sırasında kuliste sıranın kendisine gelmesini beklerken, postacı gelip onu sormuş. Bir telgrafınız var Yıldırım Bey demiş.
Önce tereddüt etmiş kötü bir haber mi geldi diye. Sonra telgrafı açıp okuyunca şu üç kelime şarkının doğmasına sebebiyet vermiş.
“Oğlum” diyormuş babası. “Şu an belki Türkiye’nin en uzak köşesindesin ama kalbimin içindesin.” Bu sözlerden çok duygulanan sanatçımız programı sonrası hemen uşak makamındaki besteyi yapmış.
Önce tereddüt etmiş kötü bir haber mi geldi diye. Sonra telgrafı açıp okuyunca şu üç kelime şarkının doğmasına sebebiyet vermiş.
“Oğlum” diyormuş babası. “Şu an belki Türkiye’nin en uzak köşesindesin ama kalbimin içindesin.” Bu sözlerden çok duygulanan sanatçımız programı sonrası hemen uşak makamındaki besteyi yapmış.