Hastalanmıştı…
Aradı…
“Kanser oldum usta” dedi…
Ekledi…
“Yolun sonu görünüyor…”
Teselli ettim, etrafımızda bu illeti yenen onlarca insan olduğunu aktardım, moral verdim, tedavinin önemli olduğunu söyledim… Önce kendisinin inanması gerekiyordu…
Öyle de oldu…
Tedavisine dört elle sarıldı…
Direndi…
Kemoterapilere dayandı…
Gün, gün kötüye gitmesine rağmen hem kendisine hem de sevenlerine moral verdi…
Gitmeyeceğini, kalacağını yazdı…
Hasta halinde özlemini kurduğu Tercüman Gazetesini yeniden hayata geçirme projesini devreye aldı. Şahane bir tanıtım sayısı hazırladı…
Aradı:
“Usta senden bir yazı istiyorum…”
Can ister de olmaz mıydı?
Yazdım, gönderdim…
Hemen dönüş yaptı “bir saat görüştük…”
Sonra…
Sonrası yok işte…
Sonrası bize derin bir yara, Yıldıray’a ebedi bir yolculuk…
Bugün sabah saatlerinde ölüm haberini aldık…
Kulağımız tetikteydi…
Son dönemece girmişti…
Öldü dediler….
Öldü!…
En son ortak arkadaşımız tanıdığımız, kardeşimiz ağabeyimiz Fikret Ünsal’ın ölüm haberinde bir yazı yazmıştım…
Usta’nın arkasından…
Aradı ağlıyordu…
“Benim arkamdan da sen yazacaksın usta” dedi.
O zaman bu illet hastalık ortalarda yoktu…
Yok dedim bu iş sana yakışır, vasiyetimdir sana sen benim arkamdan yazacaksın o yazıyı…
“Elim varmaz, yazamam” dedi.
Sözünü tuttu…
Yazamadı…
Diğer yolcu ettiklerim gibi kendisini de bana yazdırmayı bir şekilde başardı….
Yıldıray Deniz Barak bizim mahallemizin çocuğu…
Yani Gazeteciler sokağından…
21 yaşında gencecik bir yazı işleri müdürü iken, bizde stajyer muhabir olarak göreve başladı…
Ben genç o bizden çocuk…
Sivas Hakikat Gazetesi okul gibiydi…
Büyüklerimizden öğreniyor, öğrendiklerimizi öğretiyorduk…
Bir sene boyunca bizimle birlikte kaldı…
Kemal Çağlayan (Kemal abi) ve benim aramda gitti geldi…
Zekiydi, çalışkandı, akıllıydı…
İşini seviyordu…
Öğrendi askere gitti ve Sivas’ın makûs kaderine yenik düşerek gurbete çıktı…
Sonra İstanbul’da meslek alanında uzun soluklu bir maratona başladı… Ulusal gazeteler, yerel gazeteler, kendi gazeteleri derken bir internet TV’si kurdu. Döneminde son derece büyük olan Tercüman ve Son Havadis Gazetelerinin isim haklarını aldı…
Tercümanı yeniden yayın hayatına başlatmak istiyordu…
Ölmeden bunu da denedi…
Anadolu Basın Birliğini ayakta tutmak için direndi…
Ulusal Basın Birliği’ni yeniden hayata geçirdi…
Yapacakları vardı…
Hayalleri vardı…
Beni Kemal Çağlayan’ı ve kendisini bir araya getirmek ve birlikte çalışmak istiyordu…
Size yeniden çırak olacağım benim en güzel zamanımdı diyordu…
Aslında o hiç çırak olmadı…
Can dostu, arkadaşımız, yoldaşımız olarak kaldı…
Saygısını hiç kaybetmedi…
Ustalık hakkımızı her zaman nezaket ve terbiyeli duruşu ile verdi…
Yazdım işte Yıldıray…
Yazabildiğim kadar…
Canım yanıyor fazlası gelmiyor…
Sayende klavyenin tuşlarını görmekte zorluk çekiyorum…
Bana bunu yazdırmayacaktın…
Sen yazacaktın…
Gittiğin yerde kendine iyi bak…
Hızır yoldaşın olsun…
Mekânın cennet bahçesi…
Bizi unutma demeyeceğim çünkü hiç unutmadın, sen unutmazsın…
Hani diyordun ya sen-ben-Kemal…
Yapacak bir şey yok o iş ahrete kaldı…
Bekleyeceksin…