Yahudilerin Müslüman Filistin topraklarındaki işgalci ve yayılmacı politikaları neredeyse bir asırdır devam etmektedir. Bu süre zarfında bazı Arap ülkelerinin destek verdiği, 1947-1949 Filistin savaşı, 1967 yılında ki Altı Gün Savaşı dışında Filistin halkının İsrail’in soykırıma dayalı işgalci politikaları karşısında yalnız bırakıldığını söyleyebiliriz.
Bir asırlık uzun süre zarfında İsrail dünya kamuoyunda saldırganlığını ve işgalci tutumunu haklı gösterebilmek için bahaneleri de kendisi üretmeyi başarmıştır. Ben her zaman saldırgan tutumunu haklı gösterecek, kendilerine yönelik saldırıları şeytanca ve sinsice planlamıştır. Bu yöntemi BOP’u haklı gösterebilmek için ABD’de İkiz kulelere gerçekleştirilen saldırıda görmüştük.
İran ve İran destekli Hizbullah her ne kadar süreçte Filistin’in yanında bir tutum sergilemiş olsa da attığı tüm adımlar Filistin halkının zararına İsrail’in yayılmacı politikalarının ise karına olmuştur. Hamas veya Hizbullah saldırdıkça İsrail kendince haklı bir sebep görüş misliyle cevap verip daha çok Filistinliyi öldürerek toprak işgalini sürdürmüştür.
Yaklaşık 1 yıl süren İsrail’in yeni işgal hareketinin nasıl başladığını hatırlayalım. Hamas militanları paramotorlarla duvarın ardına geçerek aralarında sivillerinde bulunduğu birçok kişiyi öldürdü. Hemen ardından İsrail bunu şahsi saldırılarına haklı bir gerekçe göstererek on binlerce sivili katletmeye başladı. Haniye saldırısının hemen önünde ise sözde ateşkes ortamında Hizbullah Golan bölgesinde düzenlediği saldırıda aralarında çocukların da bulunduğu 12 İsrailliyi öldürdü. Ardından Beyrut, Şam ve Tahran’da bombalar patladı. İntikam yeminleri eden karton devlet İran niye Hizbullah aracılığıyla İsrail’e 60’ya yakın füze gönderdi. Kimsenin burnu bile kanamadı.
Ben her zaman İran ile İsrail arasında gizli bir müttefiklik olduğunu düşünenlerdenim. Son savaş ütopyası bu iki devleti şeytani ve çirkin planlarda birleştiriyor. Sapkın emellerine ulaşmak için bölgeyi alev topuna çevirmeyi göze alabiliyorlar.
Peki tüm bunlar olup biterken biz ne yapıyoruz. Biz her zaman olduğu gibi çok güzel kınıyoruz. Bir iki asli görevlerinden başka her işe burnunu sokan sendikaların, slogandan başka hiçbir şey üretmeyen, bir hiç faydalı eylem ortaya koyamayan STK’ların sokaklarda doluşup, bağırıp çağırmasından öteye geçemiyoruz. Ama çok güzel kınıyoruz. Yarım asırdır kınıyoruz. Bu STK’ler o kadar güzel kınıyor ki neredeyse varlıklarını buna borçlular. Halbuki bu topraklar komünist tehdit ile karşı karşıyayken canını bu tehdide siper eden kahramanlar komünizmin çöküşünü sağlamış, Dünya tarihini değiştirmişti. Her gün sokaklarda şehitler verilirken bu zihniyet yine kınıyordu. Bugün yine kınıyor.
Filistin’de yaşanmakta olan soykırım, işgal ve insanlık suçunun son bulması için kınamak yetmez. Bir yanda ölünce cenneti kazanacağına iman eden bir inanç ile diğer yanda ölünce yok olacağı korkusu ile tir tir titreyen bir inancın çatışmasında halen inananların kaybetmesi akıl alır gibi değildir. Bu ancak gaflet ile açıklanabilir. Bu tablonun sorumlusu kınayarak üzerine düşeni yaptığını düşününlerdir.
İsrail sadece kendi topraklarında değil dünyanın her noktasında kendini güvende hissetmemeli. Her Yahudi, bu mezalime karşı çıkma erdemini göstermediği sürece kendini güvende hissetmemeli. İsrail, askeri, ekonomik, diplomatik vs her alanda yalnızlaştırılmalı, tavrından vazgeçmediği sürece tehdit altında hissettirilmeli. Ambargo sözde değil eylemde olmalıdır. İsrail allarının yurda girişi devlet eliyle engellenmeli, Türkiye’de bulunan İsrail firmalarının faaliyetleri devlet eliyle durdurulmalı. İsrail’i füze saldırılarından korumak için Malatya ve Hatay’da konuşlandırılan füze kalkanları kendi sınır güvenliğimizi sağlayacak şekilde yeniden programlanmalı ve konuşlandırılmalı. Uzman kınayıcılarımızın eylem ve söylemleri bu doğrultuda olmalıdır. En önemlisi İsrail’in pervasızca sürdürdüğü işgalci politikasının ilerleyen aşamasında hedefin Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının içerisi olduğunu da unutmamamız gerekir. Bugün durdurulmayan İsrail’i yarın kapımızda göreceğimizi bilip, şimdiden elzem olan askeri ve silahlı müdahale, geç olmadan gerçekleştirilmedir.