reklam
reklam
DOLAR42,5357% 0.07
EURO49,6315% 0.06
STERLIN56,8506% 0.12
FRANG52,9777% 0.17
ALTIN5.776,47% 0,41
BITCOIN92.069,83-1.163

Aynı Yerde Kalmak, Kaybolmaktır

Yayınlanma Tarihi : Google News
Aynı Yerde Kalmak, Kaybolmaktır

Değişen dünya koşulları, enformatik çağın baş döndüren hızı ve teknolojinin her an yeni gelişmeleri karşısında insan, eski, alışık olduğu yaşanmışlıklarını sürdürmekte zorlanıyor. Zira yıllardır içerisinde yaşadığı ortam yok artık. O ortamı ve o günleri aramak ya da ona takılıp kalmak ve direnmek iseinsanın kendi elleriyle ördüğü bir kafese hapsolmaya talip olması demektir bir bakıma.

Dünya, bir zamanlar olabildiğince statik bir resim gibiydi; mevsimler değişir, nesiller birbirini takip ederdi. Ama artık bu resim, canlı, hareketli ve sürekli kendini güncelleyen bir video akışına dönüştü günümüzde. Sanayi devrimleri, savaşlar, küreselleşme derken, insanlık bir dönemeçten diğerine hızla değişmekte sürekli. Ama hiçbir dönem, şimdiki kadar hızlı ve öngörülemez değildi. Teknoloji, sadece hayatımızı kolaylaştıran bir araç olmaktan çıktı artık. Bilincimizin ve kimliğimizin bir uzantısı haline geldi. Bilginin anlık, sınırsız ve kontrolsüz akışı, insanları sadece tüketici değil, aynı zamanda bu akışın öznesi yaptı. Her an yeni bir haber, yeni bir trend, yeni bir algoritma ile karşılaşılan bir dünyada yaşıyoruz… Ve bu bitmek bilmeyen döngüde, en büyük tehlike ise insanların alışkanlıklarını sürdürme isteği ve aynı kalmaya direnmesi ancak bunu becerememesidir.

Enformatik çağın insanı, kıskıvrak yakalanmış ve bir ahtapot gibi saran kuşatılmışlık içinde adeta. Önceleriöğrendiği bilgilerle uzun süre yaşayabilirken, şimdi her sabah uyandığında bildiği pek çok şeyin artık fazla bir anlam ifade etmediğini ve eskidiğini fark ediyor. Meslekler dönüşüyor, yetenekler geçerliliğini yitiriyor. Dün önemli olan, bugün sıradanlaşıyor. Bu baş döndüren hız, bir yandan büyük fırsatlar sunarken, öbür yandan köklü bir aidiyet ve anlam krizine de yol açıyor. Geçmişin değerlerine, alışkanlıklarına tutunanlar, kendilerini bir anda modern bir metropolün ortasında, elinde eski bir haritayla yolunu kaybetmiş gibi hissediyor. O eski harita, artık çıkış yolunu göstermiyor; sadece nostaljinin anaforunda avutan bir hatıra defterine dönüşmüş durumda.

Peki, bu girdabın içinde insan ne yapmalı? Çağı yakalamak, olup biteni anlamakla yetinmek aslında yeterli ve anlamlı bir çıkış yolu olmadığı bir gerçek. İnsan, değişen ve gelişen her şeye kendi ruh dünyasının dokusunu ve kokusunu veremediği sürece sel önünde sürüklenen bir meta olmaktan başka bir şey yapamıyor ne yazık ki. Zira, değişime yön veremeyenler değişmeye mahkûm kalırlar. Geçmişten gelen köklü gelenek ve ruh dünyasının ana karakterini değişen şartlara enjekte edemeyen kaybeder, dönüşür ve başkasına benzeşir. Değiştiremeyen değişir, dönüştüremeyen dönüşür. Geleceğe doğru atılacak ilk adım, değişimi kabullenmektir. Bu bir yenilgi değil, bir teslimiyet ise hiç değildir. Ancak akıntıya kapılmadan ona kendi ruh dünyasının rengini ve kokusunu vermeye çalışanlar akışın şeklini ve yönünü tayin ederek kazanırlar ve kendilerini ve toplumunu koruyabilirler.

Günümüz insanı, bir “bilen”den ziyade, bir “öğrenen” ve “yön veren” olması gerektiğini inanmalıdır öncelikle. Statik bir bilgi havuzuna sahip olmak yerine, bilgiye nasıl ulaşacağını, onu nasıl değerlendireceğini ve en önemlisi, nasıl yeni bilgiler üreteceğine odaklanmalıdır. Teknoloji, bu süreçte insana düşman değil, bir dost olarak algılanmalı ve o doğrultuda kullanılmalıdır. Yapay zeka, otomasyon, robotik ve benzerleri insanların korkulu rüyaları değil, aksine, kişiyi rutin ve tekrarlayan işlerden kurtaran daha kolaylaştırıcı, daha insani, daha felsefi konulara yönlendirecek araçlar olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.

Eskiye duyulan özlemin ve güvenli limanlardan ayrılmanın hüznü, muhakkak ki insanı üzebilir, alışkanlıklardan kurtulmak ve onları değiştirmek zordur zira… Ama unutmamalıdır ki, her yeni başlangıç, bir vedayla mümkün olabilir. Eski evden ayrılmadan, yeni bir yuva kurulamaz. Eski hikâyeyi bitirmeden, yenisi yazılamaz. Geleceğin belirsizliği, korkutucu olabilir ama aynı zamanda yeni imkanlarla doludur. İnsanlığın bu yeni çağda ayakta kalmasının ve daha ileriye gitmesinin yolu, kendi dönüşümünü gerçekleştirmek, ufukta beliren yeni manzaraya doğru kendi ruh dünyasını ve ana karakterini koruyarak cesurca ve emin adımlarla yürümektir. Yoksa bu hız çağında aynı yerde kalmak, bir süre sonra ilerlememek değil, akıntı içinde kaybolmak anlamına gelecektir.

Zira, iki günü eşit olan ziyandadır.

YORUM YAP