
Haftalar öncesinden anlam kazanan bu karşılaşmanın atmosferi, sadece bir futbol maçından ibaret değildi. Sivasspor yönetiminin Gazze’ye destek amacıyla Yiğidoları tribünlere davet etmesi örnek bir davranıştı. Ancak tribünlerdeki bu anlamlı birlikteliğe saha içinde aynı karşılığı veremeyen bir Sivasspor izledik.
Rakip, savunma disiplini yüksek ve kompakt oyun yapısıyla ligin en dirençli takımlarından biriydi. Ancak sadece savunma anlamında. Buna karşılık hücum organizasyonlarında kronikleşmiş üretkenlik sorunu yaşayan Sivasspor’un işi baştan zordu. Nitekim öyle de oldu; maçın senaryosu, başlama düdüğüyle birlikte “beraberliğe giden” bir tablo çizdi.
Savunma hattı genel anlamda konsantre ve blok halinde hareket ederken, orta saha hattı bu maçta biraz yumuşak profillerden oluştu. Hücum hattı ise ne yazık ki beklendiği gibi… Alışageldiğimiz düşük tempo, final paslarındaki isabetsizlik ve üçüncü bölgedeki organizasyon eksikliği bir kez daha sahne aldı.
Topa sahip olma oranlarında üstünlük kuran Sivasspor, pozisyon üretme ve sonlandırma becerisi açısından sınıfta kaldı. Rakip Serik, iki pası üst üste yapamamasına rağmen savunma hattını kompakt tutarak alanları kapattı, buna karşın Sivasspor’un hücum varyasyonları üretmekte zorlanması skoru tayin eden temel unsur oldu. Hücumda “kalite eksikliği” artık bireysel hata seviyesinden çıkmış, sistemsel bir soruna dönüşmüş durumda.
Maçın kırılma anı ise Appindangoye’nin savunma arkası uzun topunda Ethemi kaleciyle karşı karşıya bıraktığı ve değerlendiremediği pozisyondu. Böylesine düşük tempolu, kısır geçen maçlarda bu tip fırsatlar maçın kaderini değiştirir. Ancak Sivasspor bu fırsatı da elinin tersiyle itti.
Son bölümde tribünlerden yükselen “Osman Hoca istifa” sesleri sürpriz değil. Taraftar oyuna bakıyor, rakibe bakıyor, sonuç hâlâ gelmiyorsa tepkisini gösterir ve her koşulda haklıdır. Zira bu takımın artık bahaneleri tükendi. Bu ligde iyi oyundan ziyade bireysel beceriler, skor üretme becerisi ve anı değerlendirme refleksi ön plandadır. Sivasspor ise ne bireysel yeteneklerle fark yaratabiliyor ne de yakaladığı az sayıdaki fırsatı gole çevirebiliyor.
“Bu sezon saç baş yolarız” sözünü doğrularcasına, her hafta benzer bir tablo izliyoruz. Bu ligin dinamikleri belli; kazandığında üst sıralara tırmanırsın, puan kaybedersen düşme hattının soğuk nefesini hissedersin. Ama bu gerçek, takımın sahada umut vermesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.
Özetle, Sivasspor’un sorunu artık sadece gol atamamak değil; planlı hücum varyasyonlarından yoksun olması, ceza sahası içi etkinliğini bir türlü artıramaması ve fırsatları değerlendirememesi. Oyunu yöneten, yönettiren bir yapıya kavuşmak zorundalar. Aksi takdirde, iyi kapanan her rakip karşısında benzer puan kayıpları kaçınılmaz olur.
Bu ligde iyi oyuna değil, sonuca yazılan puanlara bakılır. Ve Sivasspor için o puanlar, her geçen hafta biraz daha zorlaşıyor gibi.




