reklam
reklam
DOLAR42,4742% 0.06
EURO49,6293% 0.14
STERLIN56,7686% 0.1
FRANG53,0321% -0.1
ALTIN5.721,00% -0,34
BITCOIN93.182,220.133

Gökyüzüne Açılan Kapı: Divriği Hava Kampüsü

Yayınlanma Tarihi : Google News
Gökyüzüne Açılan Kapı: Divriği Hava Kampüsü

Anadolu’nun kalbinde, dağların arasına gizlenmiş bir kadim şehir, Divriği. Coğrafyanın kuytu bir köşesinde, ulaşımın en zor olduğu kör bir noktada çıkmaz sokak gibi. Yolun en zoru, toprağın en bereketlisi, gönlün en vefalısı… Bir zamanlar sadece taşında demir, madeninde bereket değil; gökyüzüne uzanan bir hayal de vardı burada. O hayalin adı Nuri Demirağ’dı.

Divriği’ye yaklaşırken rüzgâr, kadim taşların arasından bir hikâye taşır insana: demirin, emeğin, azmin ve hayalin hikâyesini… Ulu Cami’nin taş nakışlarıyla süslenmiş bu şehir, şimdi bir başka ecdat yadigârının yeniden hayat buluşuna tanıklık ediyor. Uzun yıllar sessizliğe gömülen o pist, artık yeniden nefes alıyor; Divriği Hava Kampüsü adıyla gökyüzüne açılan bir kapı hâline geliyor.

Ama bu sadece bir pistin değil, bir inancın ve hayalin yeniden dirilişidir. Bu toprakların evladı, “Mühürdarzade Mehmet Nuri Bey” nam-ı diğer Nuri Demirağ bundan tam 84 yıl önce, Türk milletinin kendi gayretleriyle başarılar elde edeceğine inanmış bir öncüydü. Geride bir ömür değil, bir ülke ideali bırakarak ayrıldı aramızdan.

Demirağ, Türkiye’de birçok “ilk”in öncüsüydü: İlk yerli sigara kâğıdı, ilk yerli paraşüt, ilk Türk uçak fabrikası ve ilk uçuş okulu… İstanbul Boğazı’na köprü, Keban Barajı gibi projeler o gündeme getirmişti ilk kez. Demiryollarında da izi büyüktü: Cumhuriyet’in 10 bin kilometrelik demiryolu ağının 1.250 kilometresini o döşemişti bu topraklara. Bu emeği gören Atatürk, “Demirağ” soyadını vermişti ona.

O yıllarda ordunun uçak ihtiyacı halkın bağışlarıyla karşılanırken, ondan da katkı istenmişti.
Fakat Demirağ, yalnız bağış vermekle yetinemezdi. O, “Bir millet tayyaresiz yaşayamaz!” diyerek, inandığını ve yaptığını şöyle seslendirdi: “Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, o hâlde bu vasıtayı başkalarının lütfundan beklemeyeceğiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.”

O, 1936’da Beşiktaş’ta kendi imkânlarıyla Türkiye’nin ilk uçak fabrikasının temelini attı. Yeşilköy’de satın aldığı arazisini pist, hangar ve bakım tesisleriyle donattı; buraya “Gök Okulu” adını verdi. 1943’e kadar 290 Türk pilotu yetişti oradan. Divriği’ye bir Gök Ortaokulu açtı. Ve 1941’de, tamamen Türk yapımı ilk uçakla İstanbul’dan Divriği’ye uçtu. O uçağı kullanan pilot, oğlu ve Gök Okulu’nun ilk mezunlarından Galip Demirağ’dır.

Türkiye’nin en zengin adamı olarak müteahhitlikten mühendisliğe ve üretken bir sanayici ve iş adamlığına kadar üzerine düşen her alanda ülkenin ihtiyacı olan her şeye kafa yordu. Ve öyle ki uçakları da üretmeye başlıyor. Sahibi olduğu bugünkü Atatürk Havalimanı arazisinde “Gök Okulu”nu açıp gençleri pilot olarak yetiştiriyor. Uçak fabrikası kuruyor, motorlarını üretiyor, siparişlerini alıyor. Ama gel gör ki bu başarılı teşebbüsün şu ya da bu nedenlerle siparişleri iptal ediliyor, önü kesiliyor, tökezletiliyor ve görmezden gelinip yok olmaya itiliyor.

Aradan yıllar geçti. Demirağ’ın Divriği’de inşa ettiği pist, bir rüyanın küllenmiş hatırası gibi sessizliğe gömüldü. Pistin betonlar çatladı, rüzgâr o sessizliğin üzerinden yürekler yakan acılarla esti ama hafıza unutmadı. Bir millet, kahramanlarının hayalini unutur mu hiç?

Ve bugün tam 84 yıl sonra o pist yeniden can buluyor. Divriği Hava Kampüsü, Türkiye’nin 14. hava kampüsü olarak açıldı yeniden. Yine Divriğili bir iş insanının azmiyle ve heyecanıyla. Aslan Küçükemre’nin beş yıl önce dönemin idarecileriyle başlattığı yolculuk bugün semalara yükseliyor. 1100 metre uzunluğunda 20 metre genişliğindeki bu pist, artık sadece bir ulaşım noktası değil; vefanın ve dirilişin simgesi. Burada yalnız uçaklar değil, inancın ve hatıranın yeniden hayata dönüşü gerçekleşiyor. Bu hava kampüsüyle birlikte Divriği, sadece tarihini değil, geleceğini de inşa ediyor. Genel havacılık uçuşlarından pilot eğitimine, yolcu seferlerine kadar geniş bir vizyonla, bu kadim şehir artık bir havacılık ekosisteminin kalbi olmaya hazırlanıyor. Bugün pistin kenarında yalnız bir törenin değil, bir vefanın sembolü olarak dalgalanan Türk bayrağına bakarken, sanki geçmişin gölgesinden bir ses yankılanıyor: “Evlatlarım, gökleri fethetmekten korkmayın. Çünkü istikbal, göklerdedir.”

Divriği’nin taşında demir var, damarında cesaret, ruhunda gökyüzü… Bu hava kampüsü, sadece bir açılış değil; unutulmuş bir rüyanın yeniden doğuşu, bir milletin kendi kanat sesini duyuşudur. Burada, Nuri Demirağ’ın yarım bırakılan hayaliyle Cumhuriyet’in ikinci yüzyıl vizyonu buluşuyor. Bir yanda geçmişin kahramanlığı, diğer yanda geleceğin umudu…

Bugün bu topraklarda yeniden bir hikâye yazılıyor; hem Nuri Demirağ’ın, hem Divriği’nin, hem de Türkiye’nin hikâyesi…

 

YORUM YAP