reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Bir Dergi Vesilesi İle

Yayınlanma Tarihi : Google News
Bir Dergi Vesilesi İle

Çocukluğumdan hatırlıyorum. Henüz daha ilkokul yıllarıydı. Bir hafta sonu babamla birlikte o gün için adını bilmediğim iki minareli yüksek kapısı olan devasa yapının önüne gelmiştik. Tahtalarının arası yer yer kurumaktan aşınmış, yıpranmış çift kanatlı kapının önünde durduk; kapı kapalı olduğu için uzunca bir müddet anahtarının gelmesini bekledik. Nihayetinde içeri girdik. Ortası avlulu, üstü açık ve etrafında onlarca küçücük kapıdan girilen karanlık izbe odaların yer aldığı bir yerdeydik. Biraz merak biraz da çekinerek girip çıkıyorduk; hepsi boştu, terkedilmişti sanki. Kapıların ön tarafında iri sütunlar, ortasında suyu kalmamış bir havuz vardı. Sağ taraftaki sütunların arkasında ise cephe duvarı renkli ve desenli tuğlalara örülmüş, iki kenarında penceresi olan ve daracık kapıdan girilen farklı bir oda vardı. İçerisine girdiğimizde yine mavi renklerle süslenmiş birçok mezar yer alıyordu. Merakla her bir odaya bakma dürtüsü bizi şaşkına çevirse de babamın sözüyle durduk. Her tarafa özellikle pencere ve kapı pervazlarının altına bir karış kalınlığında yığılmış güvercin gübrelerini torbalara doldurmamızı söylemesiyle buraya neden gelmiş olduğumuzu anladık.

Yıllar sonra anladım ki bizi etkileyen ve içerisine ilk defa girdiğim bu yapı, Sivas Şifaiye Medresesi imiş… Bu hâli hiç aklımdan çıkmaz. Yine Gökmedrese’nin önündeki o yıllarda bize büyük ve geniş gelen yola göre çukurda kalan bahçesinde oynadığımız mahalle maçları… Tabi abimin hastalandığında annemin onu Dabaz Tekkesi’ne götürüp etrafında “Ben dabaz oldum/oynamaz oldum” nakaratıyla birkaç kez döndüğü devasa yapı ve diğerleri…

Bunlar, çocukluğumda bu şehrin tarihî mekânlarından zihnime nakşedilen fotoğraf kareleri… Hafızamda yer edinen bu fotoğrafları bugün bana tekrar hatırlatan ise yine bu hafta başı sayfalarına göz gezdirdiğim bir dergi oldu. “Vakıf Şehir” dergisi. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Haziran 2023’de 15. sayısı yayınlanan dergi, sayfalarının tamamını Sivas’a ayrılmış. “Binlerce yıllık medeniyetimizin Anadolu coğrafyasında yeşermesinin öncüsü olan vakıf kültürümüzün ruhunu sizlere aktarmak için hazırladığımız Vakıf Şehir dergimizin bu sayısında Selçukluların Dar’ül-A’la’sı, Osmanlı devletinin eyalet merkezi, cumhuriyetin temellerinin atıldığı Sivas’ı ele alıyoruz” diyor derginin editörü. Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu ise “vakıf kültürümüzü en iyi şekilde gelecek nesillere aktarmanın gayreti içerisindeyiz. Dünya var oldukça, bu emanetlerin sahibi ve koruyucusu olacağız.” diyor sunuş yazısında…

Gökmedrese’yi, Divriği Ulu Cami ve Dar’üş-Şifa’sını görkemli yapılarının özellikleriyle, dönemlerindeki fonksiyonlarıyla ve günümüzde yapılan restorasyonları ve halkın hizmetine sunuluşuyla ele alıyor dergi. Ve restore edilen Sivas Şifaiye Medresesi, Divriği Ulu Cami ve Dar’üş-Şifası, Behrampaşa Hanı, Altınyayla Ahmet Ağa Cami, Meydan Cami, Alacahan, Serçeli Cami, Kurşunlu Hamamı, Buruciye Medresesi ve şehirdeki diğer cami, türbe ile han ve hamamlar kısa metinler ve çarpıcı fotoğraflarla derginin sayfalarında yer alıyor.

Bugün nerede ise tarihin derinliklerinden bugüne gelen her bir eserimiz yeniden ele alınmış ve yeniden hayat bulmuştur. Terk edilmişliğinden kurtulmuş, hayata ve insanın hizmetine yeniden girmiştir. Böylece her bir vakıf eserimiz mimari tarzları ve büyüleyici taş ve ahşap işçiliği ile birer sanat eseri olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Çoğu eserlerimiz restorasyon çalışmaları ile ayağa kaldırmış olsa da ne yazık ki nerede ise kendi kimliğinden ve özelliğinden uzaklaştırılan ve en acısı da ömrünün kısalmasına yol açan hatalı projelendirme ve bilinçsiz işçiliğin kıskacında aslını ve esasını kaybettiren bir sürece girmiştir. Hâlbuki tarihi eserleri restore edecek sanat tarihçisinden mimarına, müteahhidinden işçisine tamamının farklı eğitimden geçirilerek özel ve ayrıcalıklı bir sektör olarak yetiştirilmesi ve ancak onların bu tür eserlere müdahale etmesinin sağlanması gerekmektedir. Ne yazık ki günümüzde çoğunlukla tarihi eserlerin restorasyonlarında yetişmiş restorasyon teknik elemanı ve özellikle de ustalarımız yok denecek kadar azdır. Haliyle yapılan restorasyonlarda bir tarihi eseri ayağa kaldırmaktan çok o yapıyı özünden kopararak uzun sürmeyecek bir zaman diliminde yok etmeye yönelik süreci başlatmaktadır sadece…

Beraberinde restorasyonlarda kullanılan malzemelerde seçici davranılmadığı restorasyon yapılan eser veya kısımlara bakıldığında açıkça görülmektedir. Ahşabından taşına, boyasından harcına kadar her bir malzemenin binada nasıl sırıttığı ve ayrıksı görüldüğü aşikârdır. Sivas coğrafyasında asırlar önce yapılmış her eserimizde bu coğrafyanın taşı ve ahşabı kullanılmıştır. Bugün ise restorasyonlarda daha kolay işlenebilen taşlar başka bölgelerden getirilerek bu görkemli eserlerde acımasızca kullanılmaktadır. Bölgesel iklimin etkisiyle soğuğu, sıcağı ve yağışıyla taşlar çok kısa sürede erimekte ve beş on yılda yeniden restorasyona ihtiyaç duyulmaktadır.

Restorasyon tarihi eserleri aslına uygun biçimde yeniden ayağa kaldırmaktır, yok oluşuna giden estetiğini ve özelliğini kaybettiren bir müteahhitlik hizmeti ise asla değildir.

YORUM YAP