
Bazı maçlar vardır; her pas, her top, her hamle hayat gibidir; ya yaşarsın ya düşersin. Sivasspor işte böyle bir maça çıktı. Lig yolunda var olmanın mücadelesine soyundu. Karşıda savruk, hücumda dağınık ama potansiyel olarak tehlikeli bir Antalyaspor vardı. Dişimize göreydi, evet. Ama sahada işler hiç de kolay yürümedi.
İlk yarıda Sivasspor, bir türlü önde baskı kuramadı. Antalyaspor’un üçlü hücumuna karşılık, ağır aksak pas geçişleriyle zaman kaybettik. Kanatları savunmada zayıf olan rakibe karşı hamlelerde gecikildi, fırsatlar teker teker kaçtı. Efkan’la oyun kurulmak istendi, baskı kuruldu belki ama, top bir türlü ağlarla buluşmadı.Bekir’le kaçan fırsatlar, iptal edilen golün verdiği psikolojik yük derken, ilk yarı bitiminde umutla endişe birbirine karıştı.
Ve sonra ikinci yarı bir başka Sivasspor çıktı sahaya. Daha cesur, daha diri, daha inançlı. Koita’nın oyuna girmesiyle rüzgar yön değiştirdi. Topu isteyen, topa hükmeden bir takım izlemeye başladık. Her hava topunu alan, her ikili mücadelede ayakta kalan Koita, takıma nefes, tribünlere umut oldu.
Radakovic’in golü, sabrın ve inancın karşılığıydı. Ardından Manaj’ın tamamladığı pozisyon, mücadelenin ödülü oldu. Antalyaspor adeta dağıldı; zaman uzadıkça sahada kayboldular. Yiğidolar ise dimdik ayakta kaldı.
Ancak, unutulmamalıdır:
Bugün sabaha kadar oynasa gol atamayacak bir rakibe karşı kazanılan bu zafer, ligde kalış savaşının sadece bir adımıdır. Sahada kazanmak önemlidir, lakin bu yeterli değildir.
Sivasspor, sadece şehir merkezinin değil; Sivas’ın taşının, toprağının, köyünün, kasabasının, yaylasının, yani bu kadim toprakların her evladının takımıdır. Bunu artık anlamak, idrak etmek zorundayız. 27 bin kilometrekarelik bir yürek atmalı Sivasspor için. Yoksa sahada kazanılan zaferler, dışarıda sessizliğe yenilir.
Şimdi vakit, ayrılıkları, kırgınlıkları unutup, yürekleri birleştirme vaktidir.
Yiğidolar sahada kazandı. Şimdi Sivas’ın tamamı ruhuyla kazanmalı.