reklam
reklam
DOLAR 32,4504 % -0.15
EURO 34,8290 % -0.66
STERLIN 40,7959 % -0.56
FRANG 35,5088 % -0.41
ALTIN 2.438,67 % 0,10
BITCOIN 63.211,49 -1.097

“Çitin Hep Öteki Tarafı Yeşil”

Yayınlanma Tarihi :
“Çitin Hep Öteki Tarafı Yeşil”

Hayat kendi yaşadıklarımızdan öte çevremizdeki kişilerin sahip olduklarını sandığımız varsayımlar üzerine ürettiğimiz çatışmalarla doludur. Her ne kadar kişiden kişiye bu çatışmaların oranı değişiklik arz etse de çoğu insan bu ruh halini zaman zaman yaşamaktadır. Yine kişilerin bu varsayıma olan inanma ve bağlığı da hayatın akışı içerisinde ciddi tesirleri olduğu gerçeğini düşündürdü bana.

Netflix’in “The Crown” dizisini izlerken bu ve benzeri düşünceler geçti zihnimden.  Bölümün bu sahnesi İngiltere Kraliyet Sarayında geçiyor. Neil Armstrong ve arkadaşları 1969 yılında dünyada bir ilk olarak gerçekleştirdikleri aya yolculuk sonrası zafer turuna çıkarlar. Bu ziyaretlerden biri de İngiltere’dir. Prens Philip ile Neil Armstrong ve arkadaşları resmi karşılama sonrası bir oda da özel bir görüşme yaparlar. Bir tarafta dünyada ilk defa milyonlarca insan arasından seçilmiş başka bir gezegene ayak basan ve istisnasız herkesin heyecanla izlediği ve merak ettiği üç astronot vardır. Diğer tarafta ise, hayallerinde pilot olma özlemi ve tutkusu olan ama İngiltere Kraliyet Sarayına girince yine dünyanın gıpta ile izlediği merakla her halini takip etmeye çalıştığı bir kişi vardır: Kraliçe II. Elizabeth’in kocası Edingburgh Dükü Prens Philip.

Görüşmenin konusu muhtemeldir ki dünya çapında erişilmez bir olay olan “aya yolculuk ve ay yüzeyine ayak basma” üzerine en gizemli soru ve cevaplar olacağı beklenir normalde… Ancak, sorular ve cevaplar izleyiciyi bir nevi ters köşe eder. Zira Prens Philip, tutkusu olan pilotlukla ve uzaya çıkışın insanda doğurduğu yaşayamadığı hayallerinin hissini merak etmektedir. Astronotlar ise yaşadıkları yolculuğun verdiği hissiyatlarını anlatmak yerine Prensin bu saraydaki herkes tarafından kıskanılan yaşamıyla alakalıdırlar. Her iki tarafın da yaşadıkları kendileri için adeta sıradanlaşmış gibidir. Onlar için daha önemli olan karşısındaki kişidir yani öbür taraftır ve öbür tarafın yaşadıklarıdır. Öyle ki karşısındaki insanın sahip olduklarına sahip olmak kendi yaptıklarından ve bulundukları dünyanın gıpta ile baktığı, imrendiği hâlden daha cazip ve daha önemlidir.

Aya ayak basanlar sarayı, sarayın imkânlarına sahip olan ise aya çıkmayı daha çok arzulamakta ve önemli görmekte ve merak etmektedirler. Ve en dikkate değer olanı ise, birinin gıpta ile baktığı hâl, o hâli yaşayan için hayatın getirdiği zorunluktur, hatta arzularını ve hayallerini yaşaması için engeldir.

Sonuç ise “Astronot olarak başarılar ama insan olarak hüsrandalar”, sonucunu ortaya koyuyor. Ve “Prens olmak güç kudret sahibi olmaktır ama bir pilot olarak göklere yükselmedikçe yaşamak neye yarar…”

Dizinin bu sahneleri hayatın önemli bir geçeğini tekrar gözler önüne seriyor: Öbür tarafta olmak vardır, zira öbür taraf hep yeşildir.

Zira izlediğim bölüm “insan” dediğimiz bireyin görünen ve görünmeyen yönleri, beklentileri ve saklı kalan arzuları yaşanılan olayların adeta ruhuna sinmişti. Ve insan için kendi kazanım ve sahip olduğu şeylerden daha çok her nedense karşı kısımda/öte tarafta olanlar daha çekici ve daha anlamlı görünüyor hep.  Öteki tarafta olanların yerinde olmak, onların sahip olduklarına sahip olmak, onlar gibi yaşamak ise dayanılmaz bir şekilde bu tarafta bulunan kişilerin ruhunu ve düşüncesini kuşatıyor. Genellikle seslendirilmeyen bu duygu çoğu insanda hiç sorgulamadan, hiç düşünülmeden büyük bir içtenlikle ama örtük bir biçimde kabul edilmiş vaziyette.

Gözlemlediğim şudur ki, insan sahip oldukları ile yetinmemektedir. İnsanın gözü hep karşı taraftadır, ulaşamadıklarındadır.  Öteki taraftadır. Öte taraf hep meraka mucip, çekici ve cazip gelmektedir. Öyle ki öteki tarafın sahip olduğu değerler bu yandan bakanlar için sıkıntısız ve sorunsuz bir hayat olduğu kanısı zımnen kabul edilmiş gibidir sanki. Öbür tarafta bulunan kişi, hayatı bir insanın arzu edebileceği biçim ve tarzda yaşamakta olduğu sanılır; varlıklıdır, imkânlıdır, huzurludur, mutluluktur, güzelliktir o taraf hep. Bu tarafta olanların ise hayallerine ve arzularına ket vurulmuştur, kavuşamamıştır genellikle. Umduğunu yaşayamamıştır, onlarda olan birçok özelliğe sahip olmasına ve tüm uğraşısına rağmen hak ettiğini elde edememektir. Bu nedenle, öbür taraf, olunması gereken taraftır, özlenir ve arzu edilir.

İnsan için hep bir karşı/öteki taraf vardır. Sanki arada bir çit vardır. Çitin her hangi bir tarafında yaşayan diğer/öbür tarafı daha cazip, daha özgür ve istediklerini istedikleri gibi yaşayan insanlar olarak hayal eder ve kabul ederler. Çünkü bakan hep öbür tarafı görmektedir. Öbür taraf hayallerin dünyasıdır. Olunması gereken yerdir.

İnsan var olduğu surece öbür taraf ve ötekiler de hep var olacaktır.

Bu bir ötekileştirmek değildir asla. Ötekini daha üstün, daha varlıklı, daha mutlu ve müreffeh görmekten öte kıskanmaktır, onları özlemektir. Öteki, hep arzularını ve hayallerini yaşayanlar olarak algılanmaktır. Bu taraftan hep böyle görünecektir. Görünenin cazibesi çekicidir.

Zira “Çitin hep öteki tarafı yeşildir.”

 

YORUM YAP