reklam
reklam
DOLAR38,8407% -0.04
EURO43,5820% 0.47
STERLIN51,8045% 0.36
FRANG46,5716% 0.37
ALTIN4.028,21% 0,68
BITCOIN102.260,87-1.124

Eleştirilerin Gölgesinde Bir Ömür

Yayınlanma Tarihi : Google News
Eleştirilerin Gölgesinde Bir Ömür

Hayat, birbiri içine akan nehirler misali kesişen yolların, yankısı kalpte büyüyen seslerin, ruhun derinliklerine işleyen bakışların gizemli bir örgüsü… Bu karmaşık dokunun ayrılmaz bir parçasıdır eleştiri. Bir düşünceyi tartıya vurmak, bir davranışı anlamaya çalışmak, bir eserin ruhuna dokunmak… Kulağa ne kadar masum bir eylem gibi gelir oysa! Lakin bilmeliyiz ki, sözlerimiz bir kalbi şefkatle sarıp iyileştirebileceği gibi, acımasız bir ok misali derinden de yaralayabilir. Eleştiri, özünde bir yargılama barındırır; ancak bu hüküm, salt bir kusur bulma çabasından öteye, bir olgunlaşma, bir tekamül arayışına evrilmelidir. Ölçüsünü yitirmiş, sebepsiz, tahammülün sınırlarını zorlayan her eleştiri, gönül köprülerini yerle bir eden bir yıkım aletidir. Yıkıcı eleştiri, umut filizlerini yeşertmek yerine kökünden söken bir hoyratlıktır; karşımızdaki insanın ruhunu incitir, hayallerini soldurur, benliğine bir gölge düşürür. Oysa yapıcı eleştiri, bir bahçıvanın sevgiyle budadığı narin bir fidan gibidir; gayesi, onu daha güçlü kılmak, meyveye durdurmak, en güzel haline ulaştırmaktır. Bu tür bir eleştiri, saygının sıcak ikliminde yeşerir, somut örneklerin ışığında yol alır, çözümün umut dolu kapılarını aralar.

Eleştirinin dayanağı, sarsılmaz bir gerekçe olmalıdır. Kuru bir alışkanlık, kişisel bir antipati, kıskançlığın zehirli tohumları üzerine inşa edilen eleştiriler, ruhun derinliklerine saplanan acımasız hançerlerdir. Eleştirinin asıl amacı, bir düğümü çözmek, bir yanlışı düzeltmek, bir ilerlemeye omuz vermek olmalıdır. Aksi takdirde, sözlerimizin ağırlığı altında ezilen yalnızca karşımızdaki değil, zamanla ilişkimizin narin bağları da koparabilir. Tahammülün ince çizgisi ise eleştirinin en hassas, en kırılgan noktalarından biridir. Her kalp, eleştiri rüzgarına karşı farklı bir direnç gösterir. Kimi yapıcı geri bildirimlere açık, huzurlu bir liman iken, kimi en ufak bir sözü bile onuruna yönelmiş bir saldırı gibi algılayabilir. Eleştiri yapan kişi, karşısındaki insanın ruh halini, hassasiyetlerini gözetmeli, kelimelerini özenle seçmeli, en uygun zamanı sabırla beklemelidir. Aksi takdirde, en saf niyetlerle söylenen sözler bile, kırgınlığın ve öfkenin aşılmaz duvarlarına dönüşebilir.

Peki, bu karmaşık insanlık hallerinin ortasında, bir başkasını eleştirirken durup düşünür mü insan? Ben kimim ki? diye sorar mı kendisine? Geçmişin tozlu sayfalarını çevirir mi, kendi kusurlarını, kendi hatalarını hatırlar mı? İşte bu, eleştirinin en derin, en anlamlı ve çoğu zaman göz ardı edilen boyutudur. Kendini bilmek, başkalarına karşı daha anlayışlı, daha merhametli olmayı beraberinde getirir. Kendi tökezlemelerini, kendi öğrenme sancılarını unutmayan bir insan, başkalarının da aynı yollardan geçtiğini daha kolay idrak eder. Peki ya ben? sorusu, eleştirinin keskinliğini yontup yumuşatan bir vicdan muhasebesidir. Kendi hatalarımızla yüzleşmek, başkalarının kusurlarına karşı sonsuz bir sabrı öğretir. Mükemmeliyet yanılgısından sıyrılmak, eleştirirken daha insancıl, daha şefkatli bir bakış açısı sunar. Geçmişteki pişmanlıklar, başkalarının da benzer duyguları taşıyabileceği konusunda bizi nazikçe uyarır. Bu kendimizisorgulama, eleştiriyi bir yargı sopası olmaktan çıkarıp, bir öğrenme, bir gelişme, bir büyüme vesilesi kılar.

Her eleştiri aslında bir aynadır; sadece karşımızdaki insanın suretini değil, kendi ruhumuzun derinliklerini de yansıtır. Büyüklerimizin o bilge sözü kulağımızda çınlamalıdır: İğneyi kendine batır ki, başkasına çuvaldızı batırmaya yüzün olsun.” Çünkü insan ilişkilerinde eleştirinin gücü, ona yüklediğimiz duyguyla, beslediğimiz niyetle, gösterdiğimiz anlayışla şekillenir. Her eleştiri, yeni bir başlangıç için bir fırsattır; ancak bu fırsat, doğru zamanda, doğru biçimde ve en saf niyetlerle sunulduğunda gerçek değerini bulur. Kendi iç dünyamızı tanımadan, karşımızdaki insanın ruhunu tam olarak anlayamayız. Bu nedenle, eleştiriye adım atmadan önce “Önce aynaya bakmam gerekmez mi?sorusunu kalbimizin en derin köşesinde sormalı ve yıkıcı bir fırtına değil, yapıcı bir meltem olmayı seçmeliyiz. Bu hem kendi varlığımıza hem de başkalarının kıymetli varlığına duyduğumuz en derin saygının, en anlamlı ifadesidir.

Çünkü Yunus Emre’nin dediği gibi “Söz vardır kese savaşı, söz vardır kestirir başı; söz vardır ağulu aşı, bal ile yağ eder.

YORUM YAP