
“Samanyolunda Ziyafet” kitabını okuyorum Sezai Karakoç’un. Ramazan’ı, Oruç’u ve insanı anlatıyor yeniden ve taşıdığı deruni manalarıyla.
“Kendi kendinden uzaklaşan insanın kendine dönüşüdür oruç ayı” diyor Karakoç kitapta.
Günümüz dünyası insanı öylesine kuşatmış durumda ki içerisine kapılıp sürüklendiğimiz hayat şartları, ‘bu devirde bu şekilde yaşamak zorundayız’ algısına sürüklüyor insanı. Etrafımızda olup biteni ve yaşadıklarımızı ve yaşamamız gerekenleri düşünmedikçe ve savrulduğumuz rüzgârdan korunmadıkça bu akışın içerisine tek tek ve toplum olarak sürükleniyoruz sürekli. Bu sürükleniş bizi biz yapan değerlerimizden uzaklara savuruyor her geçen gün.
Hayat içerisine kapıldığımız kulvarda akıp giderken bazı uyarıcı levhalar çıkıyor önümüze, tıpkı trafik işaret ve lambalarında olduğu gibi. İnsanın hayat yolculuğundaki bu uyarıcı levhalar mübarek geceler ve oruç ayı ile zaman zaman okuduğumuz ve dinlediklerimizdir.
İşte öylesi uyarıcı zaman dilimlerinden birinin içinden daha geçiyoruz bu günlerde…
Sezai Karakoç’un “Samanyolunda Ziyafet” kitabını okurken bunlar geçti zihnimden. Ramazan’ı, anlamak ve Ramazan’ı yaşamak her halde insan için bir uyarıcı işaret olsa gerek. Karakoç şöyle diyor kitabının bir yerinde: “Ölüme doğru koştuğu bu son çağlarda İslam toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa, bunu, gelip gelip dirilten ramazanlara borçludur geniş ölçüde.”
Ramazan ayı bu bakımdan bir uyarıcı zaman dilimdir. Oruç insanın nefsini dizginleyip sabırla gün geçirmesi kadar zihnini, tavrını, hayata ve kendisine cazip gelen her şeye karşı durup düşünme zamanıdır. İnsanın sadece tüketim dünyasının empoze ettiği ürünleri edinerek maddi tatmin duygusuna kapılışını sorgulama günleridir. İçerisine sürüklendiği çıkmazlardan çıkış yollarını değerlendirmesi için bir fırsattır. Öyle ki her sene hep farklı mevsimlerde gelen oruç ayı yeniden ve yeniden bunu hatırlatmaktadır. İnsanı kapıldığı ve içerisine savrulduğu yalnızlık ve maddi tuzaklarla dolu güzergâhtan, kendine dönmeye, yüreğine dokunmaya ve ruh dünyasına bakmasına vesile olmayı işaret etmektedir. Karakoç der ki; “oruç, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesidir. Ruhun senede bir ay katıldığı bir ruh şölenidir”.
Ramazan bir arınma ve kendine dönme iklimidir. İnsan oruçlu olarak hem nefsinin hem çevresinin baskın taleplerine sabırla ve inançla dur diyerek kendine dönmesine yol açtığı kapıyı aralar. Karakoç’un dediği gibi: “Oruç, zamanın kirlettiği ve ölümün tozlarına batırdığı vücut ve ruh için, bir teyemmümdür. Tek başına bir tıp, dört başı mamur bir sıhhattir.” İnsana, insan olduğunu hatırlatır, çevresindeki insanları görmesini, yüreğini ve sofrasını onlara açmasını gösterir. İnsanın günümüz dünyasının bir tüketim objesi olmadığını hatırlatır.
Ve “Samanyolunda Ziyafet” kitabının 99. Sayfasında diyor ki Sezai Karakoç: “Ey insan! Allah’a dön. Sana senden daha yakın olan, öncesiz, sonrasız, ölümsüz, sonsuz, doğumsuz, diri, gören, işiten Allah’a dön”
İnsanın en derin arayışı, varoluşunu anlamak ve bu dünyada bir anlam bulmaktır. O kadar çok şey var ki gözümüzün önünde ama en önemlisi ve en değerlisi, bizi var edenin, bizimle her an olanın farkına varmaktır. Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her zaman bizimle, her zaman yanımızda ve her zaman bize çok yakındır. Fakat bazen gözlerimiz bu gerçeği görmekte zorlanır.
Hayatın her anında bizleri kuşatan bir yalnızlık hissi vardır. İçimizde bir boşluk vardır, bir eksiklik. Çoğu zaman bu boşluğu dışarıda ararız, sahip olmak istediklerimizle doldurmaya çalışırız. Ama farkına varmalıyız ki, gerçek huzur ve mutluluk, dışarıda değil, içimizdedir. Bu iç huzuru bulmak için de Allah’a dönmek gerekir. Ramazan ve oruç bunu insana hatırlatan bir uyarıcıdır aslında.
“Sana senden daha yakın olan…” İşte bu çok derin bir hakikattir. Her bir insan, bir yönüyle kendi iç yolculuğunda yalnızdır ya da farkında olmasa da çevresinin kuşatması altındadır. Kimi zaman dünya yükleri altında ezilir, kimi zaman kalbinin derinliklerine baktığında karanlıklar içinde kaybolur. Ama o an, Allah’ın rahmetiyle her şey değişebilir. Çünkü O, sana senden daha yakındır. Bir insan, varlığını algılarken çoğu zaman kendini yalnız hisseder. Fakat O, hiç bir zaman yalnız bırakmaz. Gözlerimizi açtığımızda O’nun varlığını hissetmek, kalbimizin derinliklerinde O’na yönelmek, işte bu huzura ermenin ilk adımıdır.
Bize bizden daha yakın olana dönmemize vesile olan oruçlarımız ruhumuzun dezenfekte olmasına, varoluş nedenine yönelik çabalarına vesile olması dileğiyle…