reklam
reklam
DOLAR 32,3043 % -0.11
EURO 34,8545 % 0.09
STERLIN 40,6688 % 0.15
FRANG 35,6975 % -0.14
ALTIN 2.413,71 % 0,84
BITCOIN 63.532,17 -1.354

Savaşın Olmadığı Bir Dünya Mümkün mü?

Yayınlanma Tarihi :
Savaşın Olmadığı Bir Dünya Mümkün mü?

Yaşamak ve savaşmak birbiriyle zıt iki kavram…  Belki yerine ve zamanına göre yaşamak için savaşmanın ve varlığı devam ettirmenin gerekliliği söylenebilse de, birinin varlığı diğerini yok etmeye yönelik eylem, içerikleri ve anlamlarıyla birbirinin karşıtı iki farklı kavramdır.

İnsanoğlu her şeyden önce yaşamak için yeryüzünde bulunmaktadır. Ömür diye adlandırdığımız ve bireyin kendisinin bilemediği ama belirlenmiş olan süreci canlı bir organizma olarak sürdürme eylemin adıdır hayat. Yaşamak ise hayatı anlamlı ve sağlıklı kılmaktır…

İnsan, biyolojik olarak varlığını sürdürmekle birlikte, fiziksel bünyedeki aksam noksanlıkları ile zihinsel yapısındaki düşünme yetisinin eksikliği ve yokluğu yaşamayı yeterli düzeyde sağlıklı kılmaz. Birey, farkında olmadığı veya aklının yetmesine rağmen gücünün yetmemesi sonucu elde edemediği ihtiyaçlarını karşılayamadan bir varlık sürüdürebilir. Bu zor bir hayattır.

Bu nedenledir ki, insan yeryüzünde her bir ferdin sorunsuz olarak yaşadığı bir dünyanın ikamesini arzulamakla birlikte bunun gerçekleşmesinin de zor olacağını bilmektedir. Çünkü bu düşünce tarzı ideal bir düşünce olmasına rağmen gerçekçi değil ütopiktir. Böyle bir şeyin olması mümkün keşke mümkün olsa. Ne yazık ki dünya kurulalıdan beri bunun gerçekleşmediği görülmektedir. Yine insan dediğimiz varlığı psikolojik ve sosyolojik açıdan analiz ettiğimizde karmaşık bir yapıya sahip olması, bencilliğin ve egonun insan fıtratında bulunması ve nefsi arzu ve isteklerinin yok edilemeyip zaman zaman veya kimi kişilerde baskın çıkması, bunun kaçınılmaz bir hayat tarzı olduğunu ortaya koymaktadır.

İşte bu nedenledir ki, yeryüzünde her zaman insanlar arası ilişkilerde önlenemeyen olumsuz hadiseler meydana gelmektedir. Aynı toplum içerisinde insanların birbiriyle ilişkilerinde meydana gelen anlaşmazlıklar, kişisel veya ailesel sorunlara ve çatışmalara neden olmaktadır. Bunun ülkeler ve toplumlar arası tezahürleri ise daha büyük ve kapsamlı sorunların oluşmasına neden oluyor. İşte bu toplumlar arası sorunların çözümü veya birbirlerine karşı üstünlüğün sağlanması ya da üstünlük ve egemenlik duyguları insanların ve ülkelerin birbirine saldırısına yani savaşların olmasına ve çok can ve kan kaybına sebebiyet vermektedir.

Savaş ve çatışma, hiç kimsenin arzu etmediği bir şeydir. Çünkü savaşan taraflardan her birinin ister galip gelsin isterse mağlup olsun, yara almasına ve bazı şeylerini kaybetmesine neden olmaktadır. Çarpışan iki testiden birisi kırılsa bile diğeri muhakkaki çatlar veya zedelenir.  Ama ne yazık ki,  savaşın olmadığı dönemler yok denecek kadar azdır. İnsanlar, hak ve hukuk içerisinde elde edemediklerini güçlerini kullanarak bir şekilde elde etmeye çalışıyorlar. Ekonomik olarak güçlü olan uluslar ise daha güçlü olabilmek için diğer insan topluluklarını düşünmeksizin tahtlarının sallanmaması ve güçlülüklerinin devam edebilmesi için, gür sesleri veya yaptırım güçleriyle, diğer insanların hak ve kazançlarına göz dikiyor, onlardan faydalanmaya ve pay almaya çalışıyorlar. Bu duruma karşı koymak, kendi ayakları üzerine durmak isteyenleri ise, bir şekilde suçlayarak yok etmeye çalışıyorlar. İşte çatışma burada çıkyor.

Güçsüz olanlar haksız sayılıyor. Güçlü olanlarda ezip geçiyorlar. Savaş, güçlü ile güçsüzün gövde gösteriminde bulunduğu ortamlarda haklılığını anlatmak ya da karşı tarafın haksızlığını anlatmak diye bir imkânı eline vermiyor güçsüze… Bin metrelik koşuda dokyüz metre geriden başlamak gibi bir şey…

Savaş yokluk, perişanlık ve ölüm getiriyor… Gökten sağanak gibi bomba ve kurşun yağıyor insanın üstüne, yürekler üstüne… O yürekler ki, yaşamak için sevgi ve aşk büyütmeye adayken, nefret ve kin besliyor… Bütün bir yeryüzünü kan ve sıkıntı karabasan gibi kaplıyor… Nereden ve kimin üzerine düşeceğini bilmediğin bir kahredici bomba bir insanı, bin insanı yok ediyor… Bir çocuk ve bin çocuk, gökten sağanak gibi yağanın ne olduğunu bilmeden, niye kendi üzerine geldiğini akletmeden ya kopuk bacaklarıyla ya da yanıbaşından kaybolan anasının yokluğuyla dağlanıyor… Acıyla kahroluyor… Bir nefret büyütüyor yüreğinde kendisiyle yaşıt ve adaş olarak… Savaşın adı ve rengi bu…

Ölümün ve acının getirdiği insanlık olmaz… İster terör olsun, ister terörün intikamını almak için uzun sürecek bir savaş olsun, bir canı yok eden bin canı yok etmiş demektir, insanlığı yok etmiş demektir. Toplumları huzursuz eden, can yakan ve insan öldüren her kimse, muhakkak ki bulunmalı, can vermenin acılığını hissetmeli ve cezasını çekmelidir. Bu gereklidir, caydırıcıdır ve kesinlikle suçu sabit olan aynı cezayı çekmelidir. Ama aynı toprakları paylaşıyorlar diye binlerce masum insanlar kendilerine ait olmayan faturayı ne diye ödesinler ki…

Can yok etmek değil can diriltmek zamanıdır. Ölüm kusmak değil sevgi büyütmek zamanıdır…

 

 

 

YORUM YAP